Evimin konumu öyledir ki, tüm pazarcılar yanı başımızdan geçerler. Yalnız geçmek dursun, tam kapımızın önünde onların sevdikleri bir durak yeri vardır. O yerden mahalle halkına bir nara attılar mı, kapıların tokmakları, hatta evlerin kiremitleri zangır zangır titrer.
Sonra kendi araçları ile mahalle mahalle dolaşanlar ne satmazlar: karpuz, pırasa, lahana, hıyar, kavun…
"Hıyar geldi, hıyarrrr!!!"
O yüzdendir ki, bizim mahalle insanı ikide bir pazara da uğramaz. Her şey ayağına gelir ki. Zaten Pazar halkının yarıdan fazlası kuru kalabalık yapmak için oradadır.
Geçenlerde gene bir ses esti kavurdu ortalığı:
"Tavuk kanadı var, tavuk kanadıııı!!"
Ben de, bu da nasıl iş oluyor, diye hemen dışarıya fırladım. Dört tane pırıl pırıl alpaka kazan. Tavuk kanadı da hazır yemek. Bizim hatun hiç olmazsa, bir öğle yemeği hazırlamaktan kurtulur. Cebimi yokladım. Dört kanat alabilirim. Herkese bir kanat bir tanesi de yedek olsun!
"Ağabey, bana dört kanat olsun! Param da o kadar!" dedim.
"Amca, senden para soran mı var? İstediğin kadar al!"
"Peki, bu kanatları nasıl hak etmişiz?
"Seçimler amca, seçimler! Oyunu şu görünen numaraya attın mı, her şey tamam!"
" Peki, sen hiç radyo-televizyon izlemez misin? Oy alıp satmak suçtur! Sakın beni bu işlere bulaştırma! Oy alışı verişi yapanlar ceza evlerinde çürüyorlar!"
"Müsterih ol, amcacığım! Senden para mı istedik?! Mesele, arada para pul oynamasın!"
"Anladım anladım. O halde bu kanatların faydası ne olacak?"
"Çok basit. Bu kanatlarla bizim adamları Brüksel'e uçuracağız!"
21.05.2014, Kırcaali
Mehmet Alev
четвъртък, 22 май 2014 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.