Çok sevdiğimiz, göz bebeğimiz, Bulgaristan’da yaşayan
Müslüman-Türkler olarak kendimize zırh gibi gördüğümüz HÖH 1990 yılında doğdu.
Çok şirin, çok sevecen, çok samimi idi partimiz o ilk yıllarında. Müslüman-Türk
bilincinin, İslam anlayışını, dilimizi ve kültürümüzü sahiplenecek muhafaza
edecek ve geliştirecek ümidi veriyordu o yıllarda. Coşkuyla, heyecanla ve
özveri ile hiç bir karşılık beklemeden, gönüllerden gelen bir hizmet anlayışı
ile oluşmuştu bu gönül birliği. O zamanlar fakirdik, fukaraydık, bilgisizdik
fakat onurluyduk. Güçlüydük, çünkü inançlıydık. Umutluyduk, çünkü davamız vardı
o zaman. Davamızın tek amacı; insan gibi yaşamak, bilinçaltındaki kimliğimizi
yaşatmak, dilimizi konuşmak, özgürce ibadet edebilmek, kültürümüzü yaşatmak
ve çocuklarımızın geleceğini, nesillerimizi güvence altına almaktı.
Onca çileye, baskıya,
işkenceye rağmen hiç kin beslemeden, kan dökmeden, sabırla acılarımızı
içimize gömerek durmadan yolumuza devam ettik.
Fakat bu birliktelik,
bu güç, birilerini ürkütmüştü. Kırmızı canavar (BKP) kürkünü değiştirerek
tekrar çıktı karşımıza. Beslediği, büyüttüğü yavrularını (ajanları) tekrar
harekete geçirerek daha korkunç bir süreç başlattı - Gizli Asimilasyon.
İlk darbe 1992 yılında
DGB (Demokratik Güçler Birliği) ile beraber yaptığımız koalisyonu, A. Doğan’ın
(HÖH) tek taraflı fes etmesiyle ve hükümet ortaklığından çekilmesiyle
gerçekleşti. Aynı kadro BSP-HÖH işbirliğini kurdu ve demokrasinin önü kesilmiş
oldu.
1993’de BSP (eski
komünist partisinin yeni ismi) gizli bir genelge ile tüm eski sistemde görev
almış olan Müslüman-Türk asıllı bireyleri tekrar görevlendirerek HÖH
yönetimini ele almaları emredildi.
O zaman halk
psikolojisini iyi bilen ve emir almaya alışkın komünist uşaklarının bu emri
yerine getirmeleri pek de zor olmadı.
Çünkü onlara karşı
koyabilecek, özgüveni olanlar, özellikle genç aileler, aydınlar zaten
Bulgaristan’ı terk etmişler ve göç hızla devam ediyordu. Partide görev alan
genç aydınlar, tahsilli fakat devlet mekanizmalarına yabancı, siyasetten
uzak, aksakallısı ve yol göstereni olmadığı için tecrübesizliklerine yenik
düştüler.
Zaman geçtikçe HÖH,
muhtarlık, meclis üyeliği, belediye başkanlığı, vali yardımcılığı,
milletvekilliği devlet memurluğu v.s. gibi görevlerle devlet mekanizmalarında
yer edinmeye başladı. Dolayısı ile bu imkânları sunan HÖH’de büyük bir değişim
oldu.
HÖH BİR CAZİBE ODAĞINA DÖNÜŞTÜ
Türklüğünden utanan,
başka partilerden medet uman ancak başarılı olamayan, sözde Türk aydınları
kendilerine has entrikalarla HÖH’e akın ettiler. Kırcaali bölgesinde bunlardan
biri de Sn. Lütvi Mestan’dı. Bir anda kendilerini HÖH yönetiminde, hatta
merkezde buldular. Buralara yuvalandıktan sonra maddi imkânlarla da tanışma
fırsatları oldu. Bu imkânları sadece kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak
bir anda kendi dere-beyliklerini kurdular. Bu beyliklerin büyük çoğunluğu eski
rejimde aktif görev almış ailelerden oluşmaktaydı ve halen devam etmektedir.
Maddi imkânları artıkça dere-beyler sınıf atladılar ve halktan koptular.
90’lı yıllarda halk bir beklenti içindeydi ve sabırla, inançla oylarını
tereddütsüz HÖH’e verdiler. 2000’li yılların başında halk arasında çatlak
sesler, başkaldırı ve umutsuzluk belirdi. Bu başkaldırıları yok etmek ve halkı
tekrar bir araya getirebilmek için eski ajanlar kendilerine has bir yöntem
geliştirdiler: 2005 yılında A. Doğan tarafından Ataka (Irkçı Bulgar Partisi)
kurulması için 1.600.000 Leva hibe edildi. Ataka kurularak, eskiden denenmiş
bir strateji ortaya konuldu.
Ataka maşasıyla halkı
yine eskiden oluğu gibi, korku, baskı, tehdit ile karşı karşıya bıraktılar.
Böylece HÖH’ün oyları patladı. Fakat tüm bu çevirdikleri entrikalarla kara gibi
gördükleri buz dağının sıcak akıntılara yöneldiğini ve eridiğini fark
edemediler.
Bulgar meclisinin gizli
istihbarat elemanlarını (ajanları) açıklama kararı almasıyla sular daha da
ısındı.
2010 yılında Bultürk’ün yaptığı anketin
sonuçları bu durumu net olarak ortaya koydu. Yani ankete katılanların %64’ü
HÖH yönetiminden memnun olmadığını dile getirdi. Fakat HÖH bunu görmezden
gelerek geçiştirebileceklerini zannettiler. Anketten sonra yazılı ve görsel medyaya
demeç veren HÖH yöneticileri “Bunlar saçmalık, gerçeği yansıtmıyor” gibi demeçler
verdiler.
Fakat ciddiye alınmayan
bu anket HÖH’ü böldü. Bu anket sonrası partinin 2. adamı teşkilattan sorumlu
başkan yardımcısı görevinden istifa etti. Üstelik istifa gerekçesinde anket
sonuçlarını tasdikledi.
Bundan sonraki süreçte
ve gelişen olaylarda, medyada HÖH yönetimine karşı eleştiriler ve
memnuniyetsizlikler daha da arttı. Anket sonuçlarını asıl tasdikleyen 2011
yerel seçimleri ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu.
2009 Genel seçimlerinde
710 bin oy alan HÖH’ün oyları 2011 yerel seçimlerinde 220 bin oya geriledi. Bu
durum HÖH yönetiminde paniğe sebep oldu.
Aslında bu,
Bulgaristan’da ilk Türk Cumhurbaşkanı adayını desteklememelerinin cezası
böylece kesilmiş oldu. 23 yıl boyunca yap(a)madıklarının muhasebesini yapmaya
başladılar. Fakat artık halkın gözünde miatları dolmuş, halkın sabrı tükenmiş,
tüm itibarları yerle bir olmuştu.
Tüm bu parti aleyhine
gelişen süreçte HÖH önderleri bir panik havası içerisinde kendilerince çözüm
üretmeye çalıştılar. Hayatında camiye girmemiş partililer yağmur dualarında el
açtılar, mevlitlerde boy göstererek kendileri gibi ajan olan imam ve müftülerle
aynı karelerde poz verdiler.
110 bin lerden 12.000’e
düşen Türkçe okuyan öğrenci sayısı ile alınan yüz karasını kendilerince
silmeye çalıştılar. Biraz gecikmeyle de olsa (23 yıl sonra) okullarda ana dilde
eğitim önergesi sunarak. Önerge demişken bir de soru önergesi sundular meclise.
(Neden Bultürk ile Bulgaristan Parlamentosuna gelen eski göçmenlere parasız
vize veriliyorsunuz diye.) Daha sonra, anlaşılan alınan tepkilere karşılık
“Pardon” dercesine Türkiye’deki eski göçmenlere vizesiz Bulgaristan’a giriş
yapabilmeleri için yeni bir önerge sundular-şaşkın ördek misali.
Belene ve siyasi hüküm
giymiş olanlara “ONUR BELGESİ” adı verilen bir kâğıt parçası ile değer vermeye
çalıştılar. Bu dava adamlarımız adına toplantılar düzenlediler. Saçı
beyazlamış, sefil kalmış kahramanlarımız. Avrupa insan hakları mahkeme kapılarını
aşındırır iken parti önderleri hep görmezden geldi onları. Halk da yemiyor
artık, çünkü 23 yıl sabırla hep değişmelerini beklemekteydiler, amma artık
umutlar tükendi ve halkta artık umudunu kesti. Bu “dava” adamları da bu belgeyi
almak için sıraya girdiler.
Türkiye ilişkilerini
sıcak tutmak için heyetler gönderdiler fakat resmi kurumlarda muhatap
bulamadılar. Bir kaç “Bulgaristanlı ”Milletvekili aday adayları, dernek
başkanları ve belediye çalışanları dışında “Hoş geldiniz” diyenleri pek
olmadı. Kısacası halkın nabzına göre şerbet vermeye çalıştılar amma yüzüne
gözüne bulaştırdılar. Demek biliniyormuş Halkın beklentileri fakat artık geç
oldu, tavşan dağı aşmıştı.
Nitekim oluşan kamuoyu
baskıları sonucu partinin korunması içgüdüsü ile hareket edenler dediler ki,
DEĞİŞİM ŞART. Nasıl bir değişim? Tabi ki taze kan değil, yeni simalar değil
sadece ufacık bir “rokado” yani yer, sandalye değişimi. Değişim tamam da,
parti yönetimindeki gruplaşmaları, kutuplaşmaları ve anlaşamamazlıkları
dışarıya yansıtmadan nasıl gerçekleştiririz bu değişimi? Bu halkın ihtiyacı
gelişim aslında amma bunları düşünen bile yok.
Seçim esnası olası tartışmaları
nasıl atlatabiliriz. Bu “değişim” diye adlandırdığımız hamleyi nasıl halka yuttururuz?
Bu konudaki olası yorumların, eleştirilerin önünü nasıl kesebiliriz?
Tüm bu sorular HÖH’ün
8. Olağan kongresinde cevap buldu. Strateji 10 numara tebrik etmemek elde
değil. Fakat evdeki hesap çarşıdakini pek tutmadı galiba.
Ahmet Doğan’ın raporundaki
Türkiye ile Bulgaristan Başbakanları arasındaki iyi ilişkileri eleştirmesi,
Türkiye Cumhuriyeti’ni küçümsemesi hiç de yakışı kalmadı. Kendi ağzından duyulsaydı
daha çok antipati kazanmış olacaktı. Medyanın, Oktay’ın geçmişine, ailesine,
hobilerine, hatta sevgilisine kadar yazıp çizdikleri için asıl yazılması
gereken yeni başkan Sn. Lütvi Mestan’ın geçmişi gölgede kaldı veya örtbas
edildi.
Bu bilgiler seçim
öncesi tartışılmalıydı. Fakat parti yöneticileri buna cesaret bile edemedi.
Çünkü parti içi “demokrasiye “ ,daha doğrusu despotizme karşı koymuş
olacaklardı.
Sadece emniyeti
ilgilendiren Oktay’ın bilgileri yerine Lütvi Mestan ile ilgili bilgileri
kamuoyu ile paylaşmanın daha yararlı olacağını düşündük. Yeni başkan Lütvi
Mestan 1960 Kırcaali’nin Ada köyünde (Ostrovets) doğdu. Üniversite mezunu. 12.03.1979 Tarihinde Pavel adıyla
Bulgar gizli istihbaratına dâhil olmuştur. 90’lı yılların başlarında Mestanlı
DGB (Demokratik Güçler Birliği) kurucusudur. Ayni partiden Bulgar ismi ile
Belediye Başkan adayı olmuştu. Bu dönemde en ilginç çıkışı “HÖH’ün bir gelecek
vaat etmediği, gelecek DGB’de” ve “HÖH Aydın Türkler’ den yoksun bir partidir
”demeçleriydi. Geç de olsa Türk ismini geri aldıktan sonra HÖH kapılarını
çalmaya başladı ve HÖH’e dâhil olmayı karısını değiştirerek başardı.
2001, 2005 ve 2009
parlamento seçimlerinde milletvekili seçildi. 2005 seçim öncesi propaganda
çalışmalarında Kırcaali’nin Sağırlar köyünde bir öğretmenin “Biz okullarda ne
zaman Türkçe okutacağız” sorusuna kendisine yakışır bir cevap vermiştir: “Ne yapacaksınız
Türkçe öğretip de, gidin çocuklarınızı İngilizce öğretin, Avrupa vatandaşı
olsun çocuklarınız”. Evet o zaman kendisi için Türkçe bu kadar önemsizdir.
Şubat 2011’de Ataka
partisinin meclise sunduğu “OSMANLI DEVLETİ BULGARLARA SOYKIRIM UYGULAMIŞTIR” önergesine yeni başkan
Lütvi Mestan evet oyu kullanarak tarihe geçmiştir.
Evet, sözde Türk
partisi HÖH %100 oyla Sayın Lütvi Mestan’ı HÖH’ün başına yeni başkan
seçmiştir. Todor Jivkov bile %99 oyla seçiliyordu. Demek oluyor ki bizim
demokrasi daha doğrusu totaliter anlayışımız daha baskın ve gelişmiştir.
Bu da insanlarda eskiyi
çağrıştırıyor ve 9 Eylül törenlerindeki sloganları akla getiriyor.
Nostalji ile olayı özetleyecek
olursak şöyle bir slogan yakışır “Yaşasın Bulgar Sosyalist Partisinin TÜRK
Komünistleri. URRRRAAA !”
Tepedeki Ahmet Aga dedi: “Lütvi sen olacaksın başkan” ve
öyle oldu.
Sokaktaki Ahmet Aga da diyor ki; “SAVA GİTTİ, PAVEL
GELDİ.”
Bu iş beni gerdi. Seçim zamanı geldi mi?
Ben de bilirim işimi.
6 коментара:
По добре с Касим Дал и Корман Исмалов, отколкото с гнусните доносници Доган и Местан, които донасяха за турците на ДС !
БЮЛЕТИНАТА НИ Е НПСД-6 !
Uyanin turkler ,uyanin artik, depese bizi karanliga tarihe gonderiyor yokolma tehlike canlari caliyor ,yalniz 6 numara pazar gunu kurtulusumuz o zaman olur
Asil DPS baskani namusuz, DS ajani Dogan su anda 20 yaslari civarinda genc bir kizlan yasiyor.Bu nasil bir namusuzluk, ve rezilik ? Bu bi turk liderine yakisiyormu ? Bunu hepsi biliyor, ama memfatleri icin yumuyorlar gozlerini.Bunlar mi koruyacak turklerin haklarini ? Bunlarin deismeye niyeti yok. Artik bu rezile dur zamani geldi !
Oy pusulamiz NPSD-6 !
tebrikler cesaretinize
Sn.Rafet Ulutürk,
Tablo ortada.Hayırlı uğurlu olsun.Bir daha yazmadan düşünelim.Saygılar.
Bence Rafet arkadaşımız dükkanı kapatıp (...), anladın sen onu!
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.