Yeni bir parti kuruluyormuş ülkemizde.
İnşallah, hayırlı işlere vesile olur!
Ama kurucularının bir kısmını şimdiden Türkiye’nin
Trakya bölgesinde dolaşmalarını bayağı yadırgadım,
çünkü sonuçta bu partinin üye ve seçmen kitlesi
Bulgaristan’da bulunmakta...
Doğru, Anavatanımız her zaman, komşu ve NATO
müttefiki Bulgarsitan’daki her demokrasi yararına
olan girişime arka dayak çıkar ve bu destek diplomasi
etiği ve kuralı çerçevesinde sınırlıdır.
Edirne valisi veya Tekirdağ belediye başkanı, şimdi kalkıp ta
Cebel’in Küçük Viran köyünde bu yeni partinin teşkilatını
kurmayacaklardır...
Yani, Şaban Ali agaya Rodoplar’ın yokuş yollarını
ve Deliorman bozkırlarını aşmak gözükmekte...
Türkiye, ülkemizdeki totaliter sistemin uzantılarına karşıdır
ve bundan dolayı Mehmed Hoca’ya, Güner Tahir’e, Kasım Dal’a
veya Korman İsmailov’a karşı iyi niyetini göstermiştir,
ama halkımız bu şahısları liderlik mertebesine taşımadı.
Yani yetersiz kalıp, Türk Topluluğumuzun ağır yükü
altında silindir gibi ezildiler...
Şimdi sıra Lütvi Mestan ve yakın çevresinde.
Bir gecede vezir de olabilirler, rezil de...
Kasım Dal’ı Türkiye’nin yanı sıra, Bulgaristan’daki bütün
anti-doganistler de desteklemeye hazırdı, çünkü nasıl 1989 yılında
Türklerin sayesinde totalitarizmin duvarları çatırdamış olduysa,
şimdi de bu sistemin bütün kalıntılarını süpürme fırsatı doğmuştu.
Ama bu gerçekleşmedi, çünkü nedense Kasım Dal,
kendisini pasifize etmeyi tercih etti.
Aslında bizim yeni bir siyasi partiye mi ihtiyacımız var,
yoksa bütün Türk Topluluğu’muza önderlik edecek çok güçlü,
karizmatik ve geniş vizyon sahibi bir şahsiyete mi?
En önemlisi de, insanımızın beklentileri nedir?
Düşünce ve arzularını kimlere söyleyecekler?
Dağ başındaki kırık dökük tenha barınağındaki
gariban ve sefil amucamıza ulaşılacak mı?
Deliorman bozkırının soğuk kışında, keçi sürüsünü gezdiren
Ejdan kardeşimizin Osmanlı otağında bağdaş kurup, bir acı
kahvesini içebilecek siyasetçi adayı belirecek mi ufukta?
Bu karlı ve gamlı kış ayları elbette bitecek, baharla birlikte
siyaset tarlamızın tohumlarını yetiştirmek bizlere düşmekte,
daha sonraki çabamız ise , bunları ekmek, sulamak, biçmek
ve toplamak olacaktır.
Eh, mahsül bol ve bereketli olursa, o zaman hep beraber neden
serhat şehrimizi ziyaret etmeyelim.
Edirne’nin ciğeri meşhurdur. Tekirdağ köftesi de olabilir...
Ne kadar ekmek, o kadar köfte yani!
Beleşine siyasete konma devri kapandı...
Mümin TOPÇU
събота, 6 февруари 2016 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.