Akşam komşum ziyaretime geldi. Havadan sudan sohbet ederken, konuyu Milen Tsvetkof`un programında sarfettiği sözlere getirdi. Ben bu programı seyretmemiştim ve dolayısı ile komşumun yalancısıyım. Adamın birisi, çoğumuz gibi memleketimizin yaşam koşullarından usanmış ve suda boğulan yılan gibi telefona sarılıp, işte bu memlekette yaşanmaz, bu diyarı bırakıp gitmekten başka çare yok, diye konuşmuş, yani bunalımdaki bir kişinin söyleyebileceği sözler bunlar. Bizler de bu vatandaşın bağırmalarının çölde bir boş nida olduğunu gayet iyi biliyoruz, ama böylece en azından içimiz rahatlıyor. Asıl benim garibime giden, şu Milen beyin o telefondan gelen sese tavsiyesi oldu. Sen demiş, Anadoluya git ve orada, kendini d....
Bunca yıldır buna benzer çok kırmızı noktalı durumlarla karşılaştık, hatta artık bunlara bağışıklık kazandık bile diyebiliriz. Şimdi atalarımızdan miras kalan bir vecizeyi dillendirmek istiyorum. Çoğu Balkanlı şu deyimi duymuştur: "Türkün namusuna (Türkiye`yi kastdediyorum, çünkü bizim buralarda artık bu pek geçerli sayılmaz...), Arnavutun silahına, Bulgarın malına ve Pomağın işine pek laf atma derler..."
Bu kısa ayrıntıdan sonra, bence bizler televizyon seyircileri birleşip şu Milenço şaklabanına karşı yüklü tazminat davası açmalıyız. Çünkü benim bilgilerime göre bugün bir çok Bulgar, göz ameliyatlarını, kalp ameliyatlarını İstanbul`da oluyor. Tatillerini Antalya ve Bodrum kıyılarında geçiriyor. Vatandaşlarımız Anadoluya gidip, saygı ve sevgi çerçevesinde modern hizmet görüyor ve gayette memnun bu durumdan. Milen efendi, sen o bahsettiğin topraklarda iyi bir hızmet almışsın, fakat uluorta barem bunun reklamını yapma. Belli ki, adamların buna ihtiyacı yok...
Cevdet Şahin
събота, 18 януари 2014 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.