събота, 21 декември 2013 г.

DÜŞMAN TUNA’YI ATLADI-5


Atatürk kimseye rüşvet verdi mi veya aldı mı? Yetim, öksüz, dul hakkı yedi mi? Banka hortumladı mı? Çetelere, mafyalara, haydutlara, teröristlere, emperyalistlere, işgal kuvvetlerine ve onların satın aldıkları yerli işbirlikçilerine ‘’Eyvallah!’’ dedi mi? Kimsenin dinine, imanına, mezhebine karıştı mı? Türk olmayanlara hakaret etti mi? Hayır! Atatürk’ün annesi kendisine telgraf çekip ‘’ Paramız bitti oğlum Mustafa!’’ diye sıkıntısını belirttiğinde ve yanındaki Salih Bozok’’ Elimizdeki mevcut paradan gönderelim mi?’’ diye sorduğunda Atatürk’’ Hayır! Elimizdeki para millete aittir, milli mücadele parasıdır ve bu maksatla harcanacaktır’’ diyerek annesine ‘’ Evdeki halıları, kilimleri satın!’’ cevabını göndermiştir. O halde sen, O ,Onlar;  Atatürk’ten ve benden ,yazılarımdan hoşlanmıyorsanız, bu duygularınızın benim için güvercin dışkısı kadar önem taşımaz, tavuk dışkısı kadar ciddiyetleri yoktur!

Sadece yazıyorum! Resim yapmak, beste yapmak, şarkı söylemek gibi yani. İçimi döküyorum. Duygularımı paylaşıyorum. Zorla da değil, isteyen okuyor, istemeyen zaten benim yazdığım veya hitap ettiğim  mekanların önünden bile geçmez. Sorun ne? Sorun senin, sizin dediğiniz olacak! Sen ,siz kimler, ne zaman, ne isterse onları yazacak, istemedikleriniz hakkında kalem dahi oynatılmayacak! Ben de cevaben ‘’ Hadi lan!’’ diyorum!  (Bu kelime artık resmi protokol literatürüne girmiştir!’’

Herhangi bir ülkede, ülkenin bir numaralı, üç numaralı, beş numaralı veya on beş numaralı adamı, görevdeki veya emekli istihbaratçısı, içeri atılan veya içeriden firar eden gazetecisi, avukatı, yargıcı, savcısı, şusu, busu, müteahhidi, yazarı, mahkumu, gardiyanı, tetikçisi, azmettiricisi ‘’ Konuşursam yer yerinden oynar, ağzımı açarsam hükümet düşer, bavulumu açarsam devlet çatırdar’’ gibi laflarla gazetelerde, televizyonlarda, İnternet sitelerinde boy gösteriyorsa, bildiklerini ister açıklasın, isterse açıklamasın tek bir gerçek vardır.  Aslında insanlık, demokrasi, cumhuriyet, özgürlük, adalet çoktan çatırdamış, çatlamış, patlamış demektir.

‘’ On kitap, on beş kitap yazdım ama bastıramıyorum, bastırmaya çalışıyorum’’ diye yazdığımda aile büyüklerim benim övündüğümü sanıp bana kızıyorlar, aslında kesinlikle övünmüyorum, aksine kendimle dalga geçiyorum. Söylemek istediğim net ve açık şudur ki; küfür ve sövgülerin tarihçesi veya cinsel ilişki çeşitleri diye bir kitap yazsam bütün yayınevleri peşimde koşar ve kitabım bin baskı yapar, yetmiş iki dile çevrilir. Ama hak, hukuk, gak, guk, adalet, insanlık, özgürlük, falan, filan yazdığında sen yada ben;  editör, yayıncı senin gıyabında ‘’ Hastir !’’ çekiyor. Çünkü toplumlar öyle bir hale geldi ki, kimse adalet, insanlık, huzur, barış, sevgi muhabbetleri istemiyor. Adrenalin lazım, psikopatlık lazım, terör lazım, heyecan lazım, şeytanlık lazım. Çünkü kimyasal, biyolojik, nükleer silahlardan daha b.ktan olan psikolojik savaşlarla insanların insanlık meziyetleri, ruhları, duyguları devşirildi, mankurtlaştırıldı, dönüştürüldü ve hepimiz garabet yaratıklar, abuk subuk mahluklar olduk. Bir adamı bir kadını bıçaklarken yolda görsek hepimiz yolumuzu değiştiriyoruz, bir çocuğu görsek cinsel istismara uğrayan bir piknik yerinde, herifin kafasını kırmak yerine onu cep telefonuna çekip, İnternet kanallarına satıp kaç lira kazanacağımızı düşünüyoruz.

Belki beceriksiz bir yazarım ben ve  beceriksiz olduğumda belki iyi bir şey. Çok becerikli olursam beş yıldan başlıyor, müebbede kadar yolu var .Ama kahraman olduğunu da söyleyip sana bir kıyak yapıyorlar. Bu benim fikrim değil, bu üç, dört, beş numaralı yüce otoritelerin yüce ama ,küfrün  artık serbest ve bedava olduğu mekanlarda tebliğ ettiği fikirlerdir.

Dört dörtlük değiliz, mükemmel olamadık şu kahpe alemde! Belki dizimize ,belki belimize, belki de gırtlağımıza kadar günaha batmış olabiliriz mecburen yaşadığımız şu hayatta! Ama günahlarımızın, ayıplarımızın tümü; gönül kırmak olmuştur, yolda ekmek kırıntılarını gagalayan güvercinleri korkutarak onları rızklarından kaçırmak olmuştur! Belki birkaç köpeğe ‘’Hoşt!’’ demişizdir! Hatta dövüşmek zorunda kalıp yumruk, tekme, tokat attığımız ve yediğimiz günler, kendi kendimize birisine  sövdüğümüz günler de olmuştur kimse duymadan!

Ama yetim, öksüz, dul hakkı yemedik ! Hak etmediğimiz lokmayı ağzımıza atmadık! Babamızın sofrasında bile o lokmayı hak etmek için o gün mutlaka bir şeyler yapmışızdır babamızın fırınında. Makam, rütbe, para, ihtişam, ün, saltanat kazanmak uğruna hiç kimseye yalan söylemedik! Hiç kimsenin canını yakmadık! Hatta yeri geldiğinde ‘’ Makamında, rütbende, paranda, ihtişamında, saltanatında, ününde senin olsun , gölge etme başka ihsan istemem!’’ diyebildik! Çok makamlar gördük, çok rütbeler taktık! Ama daima milletin, devletin geçici  bir emaneti olduğunu bilerek, bir bayrak, bir sancak gibi taşıdık o makamları ve o rütbeleri! Haksızlık gördüğümüzde sırtımızı da dönmedik, gözümüzü ve kulağımızı da tıkamadık! Gücümüzü zorlayarak acize ve mağdura yoldaş, zalime karşı da bazen sopa, bazen taş olmaya çalıştık!

Ekmek kırıntısını yuvasına taşıyan bir karıncaya da saygı duyduk!

Yalan yere şahitlik etmedik! Gizli tanıklık etmedik!  İhbarcı, ispiyoncu , iftiracı, yalan yere yemin eden şahit olmadık! Bilgisayarın başına oturup, gizli kamera görüntülerini rötuşlayıp veya elimizdeki alakasız hazır resimleri fotomontaj ile süsleyip Sahte belge üretmedik. Dedikodu, iftira, fitne, fesat ile işimiz olmadı!  Karnımızı doyurduğumuz sofralara tükürmedik! Bize sırlarını emanet edenlerin sırlarını mezara kadar yüreğimize gömdük! Kiminle ne hesabımız olduysa hesabımızı o an gördüysek gördük, göremediysek unuttuk veya Allah’a bıraktık! Devlete , öksüze, yetime, dula, esnafa, devlet kurumlarına, milletin bir ferdine  bir kuruş borcumuz yok! Alacağımız pek çok ! Kimisini helal ettik, kimisini haram! Ölülerin arkasından kötü söylemedik! Milletimizin arasında bölücülük yapmadık! Bayrağımıza, atamıza, Atatürk’e, milli kahramanlarımıza, şehitlerimize saygı duyduk!

Gazi Osman Paşa Plevne’de kılıcını Ruslara teslim ettiğinde hangi şartlar geçerliyse, daha ağır şartlar gördük kılıcımızı teslim etmemizi gerektiren ama etmedik!

Düşman Tuna’yı atladı! Tuna nehri akmam diyor!

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik! Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!

Her gecenin bir sabahı, her yokuşun bir sabahı vardır!

Göz yaşları bir gün kurur yanaklarda ve dudaklarda önce acı sonra da tatlı tebessümler gelincikler gibi açar!

Rüzgarlar yarın sabah bizden yana esmeye başlayacaktır! Yelkenlerimizi açacağız yarın! Şimdilik asılın küreklere! Akıntıya kapılmak yok! Bu gemiyi batırmayacağız!

Pusulamız, radarımız, haritamız, aklı başında kaptanımız olmasa da bu gemi sağ salim bilim, medeniyet, insanlık, onur, özgürlük, cumhuriyet limanlarına doğru yol alacaktır

Dönüşü olmayan o ölüler diyarı limana gitmek için, Yahya Kemal Beyatlı’nın  sessiz gemisine  binmek için, bazen bu yalpa yapan gürültülü gemiden inenler olacaktır!

Onları saygı ile selamlayacağız! Nazım Hikmet’in dediği gibi, vaktimiz yok onların matemini tutmaya!

Mehmet Akif Ersoy’a selam olsun! ‘’ Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!’’ demişse doğru demiştir!

‘’ Ne Mutlu Türk’üm Diyene! ‘’

‘’ Türk’üm, doğruyum, çalışkanım!’’

Zoruna mı gitti ey Allah’ın kibirli kulu! Çok mu gördün? Barbar, vahşi, aptal, Mankurt, korkak, ürkek, sinik, beceriksiz  diye asırlarca aşağılanan milletim şunun şurasında iki lafla kendisini onurlandırdıysa, kendisini biraz mutlu ettiyse çok mu gördün ey insan?

Düşman Tuna’yı nasıl atladıysa ya atladığı gibi tekrar gerisi geriye atlayıp ait olduğu yere dönecektir veya Tuna’nın sularında boğulacaktır!

Sen akmaya devam et Tuna’m! Sen küsme bize! Milletimizi yeterince hor görenler, aşağılayanlar var zaten! Sen hep gülümse bize Tuna! Onurla ve sevinçle akmaya devam et!

Plevne aşkına! Razgat aşkına! Şumnu, Deliorman, Lofça, Kalkandelen, Selanik aşkına! Gazi Osman Paşa Aşkına! Allah Aşkına ! Ağlama artık Tuna! Sen bizim gönlümüzü rahat eyle ki; Balkan, Rumeli, Makedonya, Kıbrıs, Türkistan, Orta Asya, Kafkasya bozkırlarında, dağlarında, ovalarında, limanlarında yaşayan milletimizin diğer gönüllerine de gülümseyebilelim!

0 коментара:

Публикуване на коментар

Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.