Belkide kendimi kandırıyorum. Belki de artık ne maya kaldı, ne terbiye. Çünkü bizim zamanımızda Atatürk ilkeleri için can verilirdi, babaya, anaya, kardeşe, evlada, eşe nasıl laf söyletilmezse, Atatürk’e de aynen öyle laf söyletilmezdi, zaten kimse de söylemeye, yazmaya cesaret edemezdi Atatürk aleyhinde. Şimdi Atatürk sevgisini, Atatürk ilkelerine bağlılığını ifade etmek isteyenler suçlu muamelesi görüyorlarsa eğer maya bozulmuş demektir, terbiye ölçüleri değiştirilmiş demektir.
Hatta birisi çıkıp da ‘’ Aslında Türk ırkı, Türk Milleti yoktur’’ demişse, vaziyet açıkça ortadadır. Hakiki tarih silinip unutturulmak ve yalanlarla dolu bir tarih utanmadan yazılmak istenilmektedir ve yazılmaya başlanılmıştır da.
İşte silah arkadaşlarımı, sınıf arkadaşlarımı, bu şartlarda ziyaret edemem bu saatten sonra. Çünkü koskoca dört bin yıllık tarihi silip, yerine garabet, bir tarih yazmak isteyenler için ben son nefesime kadar, hakiki tarihimizi hatırlatmak, unutturmamak için, gözüm görene kadar, elim tutana kadar, aklım yerinde olana kadar yazma görevini ,yüzlerce kalem savaşçısı gibi ben de üstlendim.
Çünkü artık bel altı vuruşları ile birlikte, beyinlerimize, ruhlarımıza, genlerimize, beyin hücrelerimize öldürücü vuruşlar başladı.
‘’ Profilinde Atatürk olan bir blog benim için ciddiye alınacak bişey değil’’ diye yazmış bana birisi. İsmi lazım değil ve O her kimse binim için de ciddiye alınacak bişey değil.
Mustafa Kemal Atatürk sevgisini, ilkelerinin değerini ciddiye almayan her kim var ise, benim için de onlar ciddiye alınacak kimseler olmadılar, olmayacaklar da.
Ait olduğu milletinin, halkının özgürlüğü için, dinini ve imanını özgürce yaşaması için, özgürce siyaset yapması için, vakti zamanında bütün dünyaya bir ejderhanın sırtından meydan okumuş ve idam fermanı, ölüm fetvası hanedan tarafından cümle aleme ilan edildiğinde sadece üniformasını çıkartıp ‘’istifa ettim!’’ demiş ve kendisini tutuklamakla görevli orgeneral Kazım Karabekir’in karşısında asker selamı çakıp ‘’Emrinizdeyim Paşam!’’ dediği adama gerekli saygıyı ve terbiyeyi göstermeyenler benim için ciddiye alınmayacak bişeydir.(O bişey yazmış, bir şey değil! Yani Türkçesi kıt!).Ciddiye almamak, burada, karşılıklı olarak saygı göstermemek anlamında kullanılıyor. Mustafa Kemal Atatürk’e neden tek adam denildiğini bilen var mı? Diktatör olduğu için değil! Çünkü en yakınındaki silah arkadaşları, fikir adamları, aydınlar, filozoflar, vatansever olduğunu iddia edenler; kimi Amerika, kimi İngiliz, kimi Rus, kimi Alman, kimi Fransız mandalarını, himayelerini ciddiyetle önerirken gayet sakin ve ciddiyetle ve kararlılıkla ‘’ Manda ve himaye kabul edilemez! Milletin istiklalini yine milletin kendisi kurtaracaktır!’’ diyebilen bir adamdır. Bunu söylediği zamanda Türk milletinin bütün subayları aşağılanarak esir alınmış, neferler terhis edilmiş ve elde avuçta mevcut kalan az miktardaki bütün silahlara, cephaneye İşgal kuvvetleri tarafından el konulmuştu.
Ama önemsemek, tedbirini almak anlamında, her zararlı nesne, varlık, yaratık, düşman bence ciddiye alınmalıdır. Önemsiz, küçük, basit diye ciddiye almadıkların, değersiz sandıkların bir gün ellerini boğazına dayayabilirler! Alp Aslan’ın Malazgirt’te yaralı düşman eri tarafından öldürülmesi gibi zararlara yol açabilirler! Sivrisinek bile olsa ciddiye almalı! Kulaktan içeri girip derinlere doğru ilerlerse beyne kadar ulaşır ve insanın beynini kemirir! Göze kaçarsa kör edebilir.
Menzili, irtifayı, kısa tutarsan top atışlarındaki top mermilerin hedefin önüne düşer, menzili çok uzun tutarsan mermilerin hedefin gerisine düşer. Hedef belirsizse, irtifası, dirisası (açısı, istikameti) menzili tespit edilememişse, o takdirde ya tetikte beklemeli, ya da rast gele atışlarla hedefi bulmaya çalışmalıdır. Biz maalesef tüm bu safhaları atladık. Hedef artık burnumuzun dibinde bile değil, hedef gözümüzün, kulağımızın, beynimizin içine kadar girdi, hedef hep biz olduk, hiçbir vakit hedef gözlemlemedik. Üstelik artık elektronik beyinli güdümlü mermiler var. Öyle gez, göz, arpacık, sağa çek, sola kaydır, irtifayı alçalt gibi komutlara gerek kalmadan ‘’ Start!’’ veya ‘’On’’ düğmesine, butonuna bastığınız anda hedefi şeyinin şeyini şeyttiğimin yerine kadar kovalayan ve kafasından girip patlayan mermiler, füzeler, atış kontrol sistemleri var ve biz bu adaletsiz poligonda hedef kağıdı gibi hep vuruluyoruz sanki. Hani fillere veya aslanlara, kaplanlara, kobralara, hayvanat bahçelerinde bakıcıları ya da veterinerler tarafından uyuşturucu ,bayıltıcı mermiler atıyorlar ya! Bizim kafamıza, kalbimize, sırtımıza, ensemize düzenli olarak sürekli olarak o mermilerden sıkıyorlar! Hangi silahlarla? Televizyon, gazete, İnternet, cep telefonu, radyo, kitap dergi silahları ile! Siyasi, ekonomik, politik, kültürel, medya silahları ile! Kullanmasını bilirsen veya kullanma niyetine bağlı olarak bazen bir lokma ekmeği yada bir yudum suyu da silah haline getirebilirsiniz! Kadının gülümsemesi bazen en ağır silahtır özellikle genç erkekler için! Bunu istihbarat örgütleri iyi bilirler ve en kritik görevlerde en güzel kadın ajanlarını kullanırlar!
Ne demiştik! Düşmanın imkan ve kabiliyetlerini ya kendi lehimiz için kullanır bir asker veya onu yok eder! İşte bizi düşman kabul edenler de bizi kendi ve imkan ve kabiliyetleri için kullandığı sürece bizi yok etmez! Ama bizi yok etme alternatifi her zaman tavada hamsi gibi hazırdır nazırdır! Peki biz bu şartlarda yok olmadık ama var olabildik mi? Var mıyız? Neredeyiz! Nasılız? Kimiz biz? Belki de biz çoktan yok olduk ve olduğumuzu sandığımız biz dönüştürülen, devşirilen bir kitle mi olduk? Olmak üzere miyiz?
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.