Rus tarihi oldukça ibret vericidir. Önce çarlık iktidarına karşı ihtilal yapılmış ve çar ailesi, sülalesi, taraftarları boğazlanmıştır. Kurşuna dizilmiştir. Sonra Bolşevikler tüm Rusya’ya, Kafkasya’ya, Orta Asya’ya korku salmışlardır. Bolşevikler ise komünizm iktidarı ve babaların oğulları, kardeşlerin kardeşleri ispiyonlayan ajanlık sistemi ile yok edilmişlerdir. Sonra komünizm sisteme karşı mücadele başlatılmıştır.
İspanya yakın tarihi de incelendiğinde ne kadar vahşi siyasi cinayetler işlendiği görülür.
Post modern darbe, rod balans darbe, balans ayarı, muhtıra gibi gazeteciler veya siyasiler tarafından uydurulmuş ifadelerle anlatıldığı gibi bin çeşit darbe, yüz bin çeşit ihtilal yoktur. Darbe darbedir, askerler yapar. İhtilal de ihtilaldir, tüm halk yapar.
Kağıt üzerinde, veya bir konferans salonunda ne olduğu anlaşılamayan muhabbetlerden yola çıkılarak darbe, ihtilal safsataları ortaya atmak pek akıllıca değildir.
Devlete, millete hizmet eden, bu uğurda kelle koltukta görev yapan bir asker veya polis emekli olduktan sonra, teröristler, çeteler, mafya, yabancı istihbarat örgütleri tarafından hedef gösterilirse bu ona pek koymaz. Varsa kaderinde yaşayacaktır.
Ama; bu emekli asker veya emekli polis yada gazeteci yada üniversitedeki rektör, profesör, doçent, özellikle de emekli bir subay, bir kamu hakkını haykırmak için, devletin menfaatine olacağına inandığı bir durumu ortaya atmak için, hukuku ve adaleti hatırlatmak için ,bir yere (cezaevi önüne, parka, konferans salonuna, caddeye, sokağa)gitmişse ve orada Mehmetçik tarafından, çok genç ,henüz otuzunu bile doldurmamış polis memurları veya komiserler tarafından, jandarma astsubayı tarafından, jandarma asteğmeni ve yüzbaşısı tarafından tazyikli suyla, copla, biber gazı ile, tekme ile, tokat ile, yumruk ile tartaklanmışsa eğer, bunu sarsıntısı ,bunun yüreğinde açtığı yaraların şifası, merhemi yoktur. Gösteri ve yürüyüşler kanunuymuş, önceden izin almak gerekiyormuş, izin verilen güzergahın dışına taşmamak gerekiyormuş, geçin bunları! Adamın, sokağın, mahallenin 14 yaşındaki kızı şu veya bu sebeple veya sebepsiz öldürülmüşse veya üç çocuklu yüzlerce adam işten atılmışsa, ceplerinde bir liraları bile yoksa, hatta kredi kartları artık çalışmıyorsa, bu insanlara sen gösteri ve yürüyüşler kanunundan bahsedemezsin. Çünkü bıçak kemiğe dayanmış!
İşte en büyük bel altı vuruş da budur. Bu sahneleri görmemek için hiçbir arkadaşıma, önemli yargı günlerinde, karar açıklanacak tarihlerde, bütün insanlar oralara akmışken dahi destek olmaya gitmedim, ziyarete de gitmedim. Ama kalemim, yüreğim, ruhum ,her yeni yazdığımda hep onların yanlarındaydı.
İktidar her kim olursa olsun asker benim askerimdir, polis benim polisimdir, jandarma benim jandarmamdır, Mehmetçik benim oğlumdur. İktidarlar gelip geçicidir, on yıl önce gelirler, on yıl sonra giderler. Ama ben, yani milletimin bir parçası olan ben, yani milletim bakidir. Yaşlılarımız veya hastalıklara, kazalara kurban gidenlerimiz giderler ama yeni doğan bebeler gidenlerin yerlerini doldururlar. Yani milletimiz ilelebet payidar kalacaktır. Milletimize, milletimizin bağrından kopmuş olan polisimizin, jandarmamızın, Mehmetçik evladımızın, astsubay kardeşimizin biber gazı ile, tazyikli su ile, copla, tekme ve yumruk ile saldırmasını televizyonlardan her gördüğümde kalbime bıçaklar saplandı ve ruhumda yaralar açıldı. Bu sahneleri bilfiil, canlı olarak yaşamaya veya yaşananları gözümün önünde seyreylemeye kendimi asla hazırlıklı hissetmedim.
Ülkem işgal altında olursa düşman kuvvetleri tarafından, Cenevre uluslararası savaş hukukuna dayanılarak beni tutuklamaları beklemeden, kendimi düşman tanklarının altına atarım, canlı bomba olup düşmanın karargah kurduğu mekanlara uçarak atlarım, ölümden zerre kadar hiç korkmadım bugüne dek. Ölümden korkan profesyonel asker pek yoktur, çünkü işi budur.
Ölüm çok kolaydır, bir anlık nefes alıp vermedir. Son nefesinizi verirsiniz ve biter, akü biter, pil biter, ışık söner. Bin defa ölmüşüm gibi anlattığıma bakmayın ama her şehit cenazesinde bu kahrolası ölümü hep hissettim, etrafımda çok ölümler gördüm, çok ağlayanları susturdum bazen ben ağladım kimseler görmeden. Ölüm belki de kurtuluşun ta kendisidir. Ölmeden bilemeyiz.
Ama polis, asker üniformaları içindeki kendi evlatlarının sana terörist muamelesi yapmalarının, ağzını burnunu kırmak için sana copla, yumrukla saldırmalarının, biber gazını gözlerinin içine sıkmalarının, bazen de tabancayı kafana nişana alıp sıkacakmış gibi yapmalarının hatta sıkmalarının bin ölümden beter olduğunu biliyorum.
Çünkü bir zamanlar sen de o evlatlar gibi yıllarca üniforma giymişsin ve o evlatların nice yiğitlerini yetiştirmişsin, kıtalara, muhriplere, karakollara göndermişsin. O yetiştirdiğin insanların bizzat kendileri olmasa da karşısındakiler, sana saldıran kolluk kuvvetlerinin Mehmetçiği veya polis memuru, neticede aynen yetiştirdiğin insanların mayasında, terbiyesinde birilerinin olması gerekir diye hayal ediyorsun.
петък, 13 декември 2013 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.