Seçimlerin ertesi günü Filibe'deyim (Plovdiv). Pazarda dolaşırken
üniversite yıllarından tanıdığım, hatta bir süre Tıp Akademisi'nin öğrenci
yurdunda komşu odalarda kaldığımız Kotse'ye rastladım. Doktorluk ona yakışmış,
uzmanlık alıp Panagürişte Belediye Hastahanesi'nde Dahiliye Şefi olmuş. Onu
havalı buldum, ama eski günlerin hatırına hemen kahveye davet etti. Cami
yanındaki Roma kazılarının beyaz mermer teraslarındaki çiçek saksıları arasına
yayılmış gölgelerden birine laflamaya oturduk.
Kostadin eskiden de konuşkandı. Hemen politikaya daldı. Bir gün geri dönüp,
oy kullandın mı? "Bir doktor, bir Türk aydını olarak hangi partiye oy
verdin?" sorusunu şap diye yapıştırdı.
"Bu defa pas geçtim. Önce oyumu hep Hak ve Özgürlükler Partisi'ne
vermiştim. Bu defa düşüncelerim ağır bastı," dememe kalmadı.
"Sen, Gandi gibi düşünmeye başlamışsın, demek aklın başına
geliyor," diyerek daldı söze ve şöyle devam etti: "Haksızlığa sapıp
bütün insanlara arkandan sürükleyeceğine, adaletli hareket etmişsin,
başkalarını yanıtmaktansa tek başına kal, daha iyi!"
"Öyle birşey işte," diyerek cevap verdim.
"Biliyormusun," dedi, "siz Türklerin bizlerden daha derin
düşünceli ve zeki olduğunuz kanısı bana alile kültürümden geçmiştir. Rahmetli
babam Asenovgratlı Türklerle dostluk ederdi. Bana onlardan değerli hayat
gerçekleri öğrendiğini, defalarca söylemiş, senin Türk arkadaşın var mı? diye
sorduğu olmuştu.
"Zekayı aklın yönettiğini" sizinkilerden Türklerden işittiğini
anlatırdı."
Öyle ama ben bugün hala kendimi arıyorum. "Gören var mı!" diye
sorsam, cevabın ne olur...
"Bu sorunun cevabı zor, ama klasiklerden Victor Hügo'ya dönersek o
şöyle demiştir:'Bir insanı uygarlaştırmaya karar verirseniz, işe ninesinden
başlayınız!"
Çok güzel demiş de, sen işin içinden çıktın, öyle mi? Tebrik ederim! Biz
Türklerin özünde, hayat merdivenlerini çıkarkan insanlara iyi davranma,
herkesle iyi olma anlayışı var, çünkü biz inerken aynı insanlara rastlayacağımızı
biliriz. Ne yazık ki, 23 yıldan beri bulanık bir ortam içindeyiz. Pis su akıp
durulmadı! Huzursuzum..."
"Vaktin varsa sana bir vampir fare hikâyesi anlatayım, belki çağrışım
uyandırır ve gözün açılır", dedi. Komşu masalara göz gezdirdi. Sohpetimize
kulak misafiri sanki yoktu.
"Biz meslektaşız, sen de benim gibi hasta bir toplumun hasta
sakinlerini tedavi etmeye çalışan birisin. Çok kitap okuduk. Okunacak en büyük
kitabın insan olduğunu öğrendik. Bir insan ölmezden önce defalarca ölüyor ve
ben şimdi sana, bunun bizim ortamda nasıl gerçekleştiğini kısaca bir fare
öyküsüyle anlatacağım. Bu hikâyeye inanıyorum. Birçok gerçekle örtüşüyor.
Adı: NE BERZERLİK."
"Genelde eski gemiciler bilir. Eskiden gemilerdeki fareleri yok etmek
için İngiliz gemilerinde uygulanan bir metottur bu. Bizde ise, gizli istihbarat
(DS) aynı yöntemi Türk yurttaşlara uygulamıştır. Bir fareyi yakalayıp boş bir
tenekeye koyarlar ve günlerce aç bırakırlar. Hani sizin Ahmet Doğan'ı sahte
mahkeme kararıyla ölüm hücresine attıkları misali...
Sonra bir gün yakaladıkları küçük bir fareyi tenekedeki farenin yanına
koyarlar. Günlerce aç kalmış olan fare, bu fareyi yer. A. Doğan'ın
hapishanedeki savaşçıları ele verdiği gibi...
Sonra bir fare daha kemirtip, bir fare daha yedirip yamyam bir fare elde
ederler. Yönettiği davaya ihanet eden acımasızca kadro kıyımı yapan likidatör
lider örneği...
Kapalı fare artık iyice semizlenmiş ve kuvvetlenmiş olur.
Sonra onu geminin içine salarlar. A. Doğan'ı HÖH/DPS Başkanlığına
getirdikleri gibi...
Ortada böbürlenerek gezen güçlü, kuvvetli bir yamyam fare dolaşır ve
rahatlıkla diğer farelerin yanına sokulur, yakaladığını yer.
A. Doğan'ın hak ve özgürlük davasına gerçekten gönül vermiş demokrasi
savaşçılarını HÖH'ten atıp Bulgaristan'dan kovdurduğu, hayatlarını zehir ettiği
gibi...
Böylece gemi farelerden temizlenir. HÖH de gerçek direnişçi yurtseverlerden
böyle temizlenmedi mi?" Bunu tüm Türkler bir düşünsünler?
"Bu, bir bir hareketi, bir nesli yok etmek için uygulanan bir
metottur. Türklerin arasına salınan yamyam farelerle, DS ajanlarıyla hepiniz
yok edilmeye çalışılmıştır.
1980-1990 yıllarının benzetmeli anlatımı budur. Ne yazık ki, bizde bu öykü demokrasiye
geçtiğimiz günden bu güne yani 23 yıldan beri devam ediyor.
Yamyam fareler seni de ürkütebilmiş ve sen dün sandık başına gitmemişsin.
Aydınlardan giden olmadı. Hepinizin kafasında aynı şüple üstün geldi. Artık
ikircimlisiniz, artık irite ediyorlar halkı.
Bulgaristan Türk ve Müslüman aydınları politikaya küs ve artık HÖH/DPS'ye
oy vermiyecekler. Bu sayfa kapandı.
"Evet." dedim ve içimi çekerek devam ettim: "Bunu düşünsem de hu hikâyeyi
benzetmeyi sen gibi dizip özetleyemezdim. Teşekkür ederim. İyi oldu da
görüştük."
"Çıkış yolu görebiliyor musun?" diye sordu Kotse.
"Yeniden
birleşmek, birliği yeni bir nitelikte sürdürmek, arınmak, iri vampirleri
gemiden atmak, öldürüp kedilere ziyafet vermek; birlikte varolup çalışmak
başarı yolunu açabilir," diye düşünüyorum.
"Müsade buyur
da, vaktin varsa, ben de sana, içime doğan 4 mum hikâyesini sana kısaca
anlatayım." derken gözlerini aradım.
"İyi olur. Dinliyorum," diyen Kotse, kahve fincanına uzandı ve
bana baktı:
Sesiz bir ortamda 4 mum yavaşça yanarken aralarında geçen şu konuşma
duyulur:
"İlki:
Ben insanların doğal haklarının simgesiyım. Azınlıkların öz haklarının
eveliyim. Kimse yanık kalmamı sağlamaya çalışmıyor. İnanıyorum ki söneceğim.
Alevi azalır ve yavaşça söner.
"İkinci konuşur:
Ben HÖH/DPS'ye İNANCIM. Neredeyse kimse beni artık gerekli görmüyor. O
nedenle bu rüzgârlı havada daha fazla yanık kalmama hiç gerek yok.
Konuşması bitmeden daha 2000 yılında söner.
"Üçüncü mum da:
Ben özgürlüklerin özüyüm. Yanık kalmak için gücüm yok. Yanlış anlaşıldım.
Evlenip boşanma lambası olmaktan bıktım, derken ansızın söner.
Bu arada, hayata yeni çağrılan bir çocuk odaya girer ve 3 mumun yanmadığını
görünce:
"Neden yanmıyorsunuz?" Sizin sonuna kadar yanmanız gerekir!"
"Babam sizi karanlıklar içinden getirdi!" derken, ağlamaya başlar.
Çocuğan hıçkırığını işitince ona dönen dördüncü mum dile gelir:
"Korkma
ben hala yanıyorum." Diğer mumlar yeniden yanabilir.
Ben UMUDUM
der."
Öyküde, parlayan gözlerle çocuk, UMUT mumunu alır ve diğer mumları tekrar
birer birer yakar.
Kotse, Kotse, dedim ve iç çekerken sağ elimle dostumun elini tuttum ve
şöyle devam ettim:
"Umudun alevi yaşamımızdan hiç eksilmesin! Biz birlikte umutlarımızı
ve inançlarımızı hak ve özgürlüklerimizle birlikte bu vatan ışığa gark olana
kadar hep yaşatalım! dedim ve ayrılınca aydınlık saçmak için Plovdiv
sokaklarındaki kalabalığa karıştık.Dr.Nedim BİRİNCİ
7 коментара:
Mukemmel bir benzetme
helal sizlere
tebrikler yolunuz ve bahtınız acık olsun
Kotse şimdi İngilterede garson olarak çalışıyor
Aydınları internet gazetesi köşesine toplayan Kırcali eu'ya teşekkürler. Devam.
Педерунгела Волен Сидеров каза, че няма да подкрепя кабинет на БСП и ДПС.Добре бе педеруго, защо напусна парламента с 23-та ти лумпени, а не гласува против избирането на парламентарени шефове от БСП и ДПС и им осигури мнозинство ? При гласуването на правителството на БСП и ДПС по същия начин ще им удариш еДно коалиционно рамо нали ? А господата от ДПС много бързо забравиха как АТКИСТИТЕ начело с Волен Сидеров по време на петъчна молитва нападнаха кланящите се мююсюлмяни в Софийската джамия и подпалиха килимите върху които се кланят.На какви ли не гнусотии сте способни сами и само зада участавате във власта.
АТАКА+ДПС+АТАКА=ПОЛИТИЧЕСКА ПЕДАРАСТИЯ !
cumhurbaskanı secimlerinde de beraberlerdi
onlar hiç ayrılmadılar zaten
aynı hamam aynı tas
1600 000 leva para saymış öldürülen rahmetli ahmet DPS adına volen çorbadjıya ve bunu rapor etmiş sava amede nasıl - oyunlara bak oyunlara
Siz alamadınız paraları değil mi
Türkiyeden aldığınız paralar nerede
10 milyon euroyu kim aldı
Burge, Kasim
ya size ne verdiler y....
Size para verilmez zaten
siz havlamaya devam edin devam....
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.