Altı aydır ayda
bir defa iş gereği Bursa'yı ziyaret ediyorum. Bilmeyenler için Kırcali - Bursa
arası yolculuğu biraz aydınlatmakta yarar görüyorum. Normal yolculukta valizini
otobüsün bagajına emanet eder, elindeki poşeti yanına alır ve yerine yerleşip
etrafına mal mal bakar hareketini beklersin. Benim sözünü ettiğim yolculuk
biraz farklı. Atıyorum, otbüsün hareket saati sabah sekiz. Saat yedide otobüsün
bagaj bölümü acılıyor ve otomobiller, minibüsler, yayalar durmaksızın çeşitli
çap ve ebatlarda valizleri bagaj bölümüne yerleştiriyorlar. Orası kesmiyor,
otobüsün içi de bagaj bölümüne dönüşüyor. Sekizde hareket etmesi gereken otobüs
nihayet dokuza çeyrek kala Razgratlıların deyimi ile hızlanıyor. Bir zaman
sonra sınıra yaklaşıyoruz. Otobüsümüz bu defa ihtiyaç molası için bir marketin
önünde duruyor. Alış verişte hızını alamayanlar markete hücum ediyor ve
raflarda mastikalar, üzüm rakıları otobüsün gizli zulalarına yerleştiriliyor.
Bulgar tarafı gerekli işlemleri yaptıktan sonra, patates, soğan, kabak,domuz
eti salamı ve yeterince miktarda alkohol yüklü otobüs Ana Vatan topraklarına
yanaşıyor. Herhalde vatanın gönlü hoş olsun diye olacak bu defa da orada
bulunan alış veriş merkezi istila ediliyor ve yine rakılar ve sigaralar
bölümleri boca ediliyor. Sonrası ne mi oluyor? Vallahi çok anlatmak istiyorum
ama ne yazık ki dilimizdeki mevcut kelimeler yetersiz kalıyor...
Şimdi biraz
Bursayı ele almak istiyorum. Benim göz ağrımdır Bursa. Nilüfer çiçeğimdir.
Benim şanlı geçmişim ve mihenk taşım. Ulu Cami ve etrafı gurur kaynağım,
çınarları ise dik duruşum. Osman Gazi'nin mekanında nefesim tutulur. Hele hele
Tophane'de bir çınarın gölgesine oturup çay yudumlamak ve Bursayı seyretmek...
Bursa çok güzel ve modern, işin iyi yanı idarecileri bu kentimizi seviyorlar.
Tarihi mirası restore edip ve yeniden yaşatmak arzuları, artık gözle görülür
bir başarı. Bir sözle ifade etmek gerekirse, Bursa yaşanacak bir şehir.
Bursa'dan İzmir'e
yön tutuyoruz. Yol mükemmel. İlk şehir Balıkesir. Tertemiz pırıl pırıl bir
şehir. Akhisar,sonrası Manisa. Ovası ve yol boyunca gördüğümüz uçsuz bucaksız
üzümler, kavunlar... Almış başını bir bereket gidiyor ardına bakmadan. Ve
İzmir'e geldik. Akdeniz'in incisi, fakat girişte denizi göremediğimden olacak,
yol kenarları bakımsız, bel boyu kuru otlar, boş arsalarda moloz yığınları,
gelişi güzel yapılmış iş yerleri. Yaklaşık yirmi kilometre kadar aynı manzara
hiç değişmiyor. En sonunda akrabalarıma ulaşıyorum. Sohbet esnasında İzmir
konusunda düşündüklerimi söylediğimde, iki düzüne kadar akrabadan tekinin bile
benimle mutabık kalmadığını gördüm. Hepsinin ortak görüşü, İzmir'in derli toplu
temiz bir şehir yönünde olmasıydı ve Kocaoğlu adam gibi yöneticiydi. Garibanın
birine fakirliğin ne kadar sürer diye sorduklarında yedi yıl demiş. Pekiyi, ya
sonrası diye sorduklarında, alışır cevabını vermiş, İzmirliler de alışmış herhalde
bu kötü duruma... Unutmadan, belli mi olur, belki bu yazımı AKP'liler
okur.Onlara tek tavsiyem; - Sakın hiç bir seçimde İzmir'e uğramayın! Yirmi tane
89' göçmeni akrabam arasından üçü TKP'li ve gerisi CHP'li...
Seksenler
dizisindeki Fehmi'nin deyimiyle; " Düşündükçe sinirleniyorum,
sinirlendikçe de düşünüyorum...
Cevdet Şahin
2 коментара:
Cevdet Şahin,AK Partilillerin seçimlerde Deliorman dan Rodoplardan gelmiş olan yüzbinlerce hemşehrilerimiz arasından dürüst,çalışkan,tahsilli gençlerimiz içinden millet vekili adayları çıkarması /göstermesi/ gerekir.İzmir dünyanın en güzel coğrafi ve ticaret bölgelerinden biri,
İzmirin ufku çok geniş ve geleceği çok parlak.Suyun karşı tarafından gelenlerin daha çok çalışmaları,daha cesur olmaları ve AK Parti saflarında yer almalı,söz sahibi olmalı.
izmirdeki yunan kafalilari turk saflarin akatilmalarini davet ediyoruz
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.