Yüz donuk, surat asık.
Ama gözler fırıl fırıl dönmekte.
Asla salondakilere odaklı değil,
iki gözü de tavandaki lambada,
sanki kış ortasında eşek arısı
konmuş oraya...
Hiç bir inandırılıcılığı kalmamış
bu gözler, dünkü azılı liboşun.
Ve şimdi kalkmış o bize
eski partisini lanetliyor.
Tabi bizde yutuyoruz!
Burada dur derim ben kendisine!
Sen ki, tam çeyrek asırdır,
bulutların üzerine oturtuğun
"güneşe", bu değirmenin suyunun
nereden geldiğini hiç sordun mu?
O şaşalı davetler,
lüks giyimli paçozlar
ve peşlerinde koşturan
şırfıntı sürtükler...
Ne ararsan vardı
bu kum kulesinden tapınakta.
Tek gayeleri, kendi ceplerini
ve banka hesaplarını şişirmekti.
Hatta, imkan yaratabilseler,
Bulgaristan'ı bile kıç cebine
sığdırıp, Sibirya'ya koşacaklardı...
Değirmenin şerbetli suyu,
adeta bir mutluluk şelalesi gibi akıyordu
bu özenle seçilmiş hain takımın üzerine.
Tarikatlar zamanıydı!
Siyasetin "A" harfini bilmeyen
nomenklatürün şımarık gızanlarına
her şey mübahtı...
Bu güzelim memleket
tamamıyla çökertilmeliydi!
Güller Vadisi'nde
son gül fidanı kökünden
çıkarılmalıydı.
Deliorman'daki çiftçinin,
ambarı ve ekin tarlası
elinden alınıp
ve donsuz bırakılacaktı.
Rodoplar'daki çobanlar
sürüsüz bırakılarak,
kuru soğan ve ekmeğe
talim edilecekti...
Zalim haydutlar müzesindeki
eserleriniz tartışılmaz bile.
Beş on siyasi parti daha
kurabilirsniz, kendi kendinizi
lider tayin edebilirsiniz.
Ama tümünüze inananlar olur mu,
bunu şimdilik ben bilemem?
Mümin TOPÇU
четвъртък, 10 март 2016 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.