Bu seçimlerden;
- Kazanç ve kaybımız nedir?
- Aslında neyi seçtik biz?
- Dayatmayı, belirsizliği,
yoksa çıkış yolunu mu?
- Yıllar boyu neyi değiştirebildik?
- Sofya’ya “Türk” vali tayin ederek,
bundan Tozçalı köyü ne kazandı?
- Bahri Baba’ya 20 yıl boyunca mühür bastık,
böylece onu diktatör mu yaptık?
- Ataka’yı paramızla besleyerek,
kendimize düşman mı yarattık?
- Hasan Azis, oğluyla neden dilimizi konuşmuyor?
Kim bir milyon ister de,
cevabı zor sorular değil bunlar...
Şimdi de Güneyli ve Kuzeyli tartışması çıktı.
Kuzeyli pehlivanlar bilinçli bir şekilde fire verip,
kırmızı kıspetlerini yırtıp atarken.
Güneyli ihtiyarların takım taklavatça,
“şestoya” olan aslan sadakati tamdı.
Mahzurunu görmeyelim onların,
nereden bilsinler “şestoyu”ve diğer adı “liberalizmi”...
Seçim ertesi Rasim Musa domuz avına koştu.
Raif Mustafa, yine muhteşem gizli rapor karaladı.
Artık rahatlıkla meclis kararıyla Kırcaali’de
ayda bir Türkten kurtuluş günü kutlanacaktır.
Saat kulesinden 24 saat kin ve nefret şarkıları eşliğinde...
***
Sonuçta, kendimizi yargılayıp yıpratıp dururken,
gücümüzün bu ülkeyi tek başına değiştirmeye
erişmeyeceğini idrak etmeliyiz.
Azınlıktayız, gücümüz ve kudretimiz ortada,
yine de sahabenin sorusunu hatırlatmakta yarar var;
“Kucaklaşma zamanı gelmedi mi?”
Buradaki “diğerleri” hiç şüphesiz ülke toplumunun
bütün fertlerini kapsamakta.
Toplum, aynı masa çevresinde şen şakrak geçinirken,
“dışarıda" kalmayı tercih eden siyasi güdümlüler
ise hala hoyratça, ayrıştırıcı bir dili tercih etmekte.
Onların “mühendislik modeline” göre;
“İvanço ve Hasanço beraber kadeh tokuşturamaz...”
Galiba, Bulgaristan değişmedikçe,
”Lafkalar” kapanmadıkça,
Bulgaristan’daki Türkler de değişmeyecek...
Mümin TOPÇU
четвъртък, 5 ноември 2015 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.