Yalova'daki göçmen derneği kültür evi açmış.
Tabelasına Çingene Ahmed Doğan'ın adını yazmışlar.
Belli ki bir Türk kahraman "bulamamışlar".
İllaki Bulgar ajanı olacakmış...
Ne var bunda diyeceksiniz!
Önce kendim tanıtayım.
Ben Şumnulu İrfan Beyti Aptullah.
Türküm ben! Öz be öz!
Suyun ötesinden!
Dedelerim Tuna'da at sulamış.
Kanım Türk! Özüm ve ruhum Türk!
Gariban ve cahil bir çobanın oğluyum.
16 yaşıma daha henüz yeni girmiştim.
Beyaz bezleri kırmızıya boyayıp
Türk bayrakları dikerdim.
Ay ve yıldız eklemeyi de hiç unutmazdım.
Sonra, gecenin tenhasında, gizlice
bunları köyümüzün sokaklarına asardım.
Bu yönde "vukuatım" çoktu.
Okulun iş görmez bomba ve silahlarını bile
aşırmıştık...
Küçük yaşıma rağmen tek başıma
Istranca dağının yolunu tuttum.
Tezelden Anavatana kavuşmaktı arzum.
Çil yavrusu gibi avlandım.
İkinci denememde yine namlunun ucunu gördüm.
Artık köyün damgalısıydım.
Düşman, Bozkurt'luğumu resmen tescil etmişti.
İş ve eğitim kampına tıkadılar beni.
Damarımda akan kan depreştikçe depreşti.
Baskılar kurşun bulutu gibi üzerime çöküyordu.
Bir gün aniden ay yıldız mühürlü mektup aldım.
Burgaz'daki Türk konsolosu "göndermişti".
Çok sevindim!
Rahmetli babam ağladı, artık sen büyük
adam olacaksın oğlum, dedi...
Türke hizmet için
gizli göreve çağrılıyordum.
Koşa koşa gittim.
Siyah ve parlak arabanın camındaki
al bayrak hepten coşturdu beni.
Can evim "küt küt" atıyordu...
Güler yüzlü bir genç sıcak elini uzattı bana.
Armağanlar ve öğütler verdi bana.
Artık bana bu "Türk" agam sahip çıkacaktı...
Birçok kez görüştük kendisiyle.
Onun himayesinde "önemli görevlerde" bulundum.
En sonunda iki ayaklı ve canavar ruhlu
kırmızı kopoy sürüsü keklik gibi avladı beni.
Aylarca tekme tokat gırla gitti.
Meğer, benim "Türk diplomatı" adi bir gavur uşağı çıkmıştı.
18 yaşına girinceye dek milis koğuşlarında tutuldum.
Yediğim dayağı ve çektiğim ızdırabı şimdi pas geçeyim.
12 yılımı çürüttüm Eski Zağra hapishanesinde.
Gençliğimi ve özgürlüğümü çalmıştı
o kahpe "Türk diplomatı".
Gençlik yıllarımda benim hiç sevgilim olmadı...
Hey, Yalovalı kendini bilmez dernekçi!
Beni ve yüzlerce başka Türk kardeşimi,
acımasızca gavura satan o sözde "Türk diplomatı"
kimdi biliyor musun?
Senin tabelaya ismini yazdığın o Çingenenin tekiydi.
Ben sana daha ne anlatayım...
Sen ne laftan anlarsın, ne erkeklikten.
Sakın ola, bana Türklükten bahsedeyim deme!
Sana son iki sözüm daha var;
- Benim o tabelaya kurşun sıkma hakkım bulunmakta!
Ama değemez, Türkün kurşununa yazık olur!
En iyisi tükürüp geçerim...
IRFAN BEYTİ APTTULLAH
понеделник, 17 август 2015 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.