Sevgili okuyucularım,
geçen hafta Dombıra'nın yok edilmesi çabalarına maruz bırakıldık, sanal teknik
saldırılardan nasibimizi alırken, ayrıca bize ulaşan uyarı ve tehdit mesajlarından
anladık ki, bazı siyasi çevreler bizim özgür ve bağımsız sesimizden bayağı
rahatsız olmakta.
Zaten amacımız da budur!
Birilerinin kulağın çekerek, ana görevlerini hatırlatmak, rehavet uykularından
uyandırmak ve bol keseden attıkları vaatlerin takibini yapmak.
Dombıra'nın sesi kesilemez! Dombıra eskilerden gelen bir sazdır, türküdür...
Ne garip ki, bizler Anadilimiz Türkçenin yaygınlaşması ve okutulması için efor
harcarken, pusulasını şaşırmış olanlar ise kalemimizi elimizden kapmak peşindeler.
A be mübarek, bunca zenginliğine ve kudretine rağmen, anadilinde tek
medyan yok iken, neden bunca benim sazımın tellerini koparmaya heveslisin?
Sağolsun dava arkadaşlarımız, anında yedek sitemizi hazırlayıp, eskisinin de
onarımını yaptılar!
Muhataplarımıza ise kına yakmak kaldı.Yakışır!
Sesten, dilden ve sazdan söz açılmışken, zaten şuracıkta yeni eğitim yılına
ramak kaldı, bugün yine anadil eğitimine değineceğim.
Topluluğumuz son aylarda birçok aktivitenin içinde buldu kendisini.
Çeşitli bölgelerimizde rengarenk ve kalabalık festival etkinliklerimiz oldu.
Ramazan ayında sayısız toplu iftarlara katıldık.
Her yerde tayin edilmiş siyasiler ve yöneticiler onur konuğu olarak baş tacı
edilirken, ayrıca tükenmek bilmeyen enerjisiyle bizleri yalnız bırakmayan
Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomat misyonu da bütün etkinliklerimize dahil oldular.
Hoş manzara ve mesajlar bunlar! Madem ki birlik ve beraberlik sağlandı,
o zaman yakın zamanda bütün ana sorunlarımızın çözülmesini bekleriz...
Siyasetçisi, yerel yöneticisi, diplomatı ve Türk Topluluğumuzun bireyleri aynı
ortamlarda bulunarak tanışma ve dertleşme fırsatı yakalamış oldu.
Umarım eylül ayı yaklaştığına göre her yerde Türkçe eğitim konusundan laf
açılmıştır, verilen sözler olmuştur.
İnşallah, bu sefer eylül ayında Türkçe sınıflarımız dolup taşar!
Sonuçta bunca kültürel ve dinsel etkinliğin başka bir amacı olamaz...
Ben bugünlerde Lütvi Mestan'dan, Başmüftümüz Aliş, Rosen Plevneliev'den,
Boyko Borisov'dan bu konuda halkımıza birer çağrı yapmalarını bekliyorum.
En sonunda, koskoca Bulgaristan devletini yönetenleri, artık bizim
çilekeş insanımız herhalde bir nebze de olsa kaale alır ve son çare olarak
çocuklarını Türkçe derslerine yönlendirir.
Gereken kitap gibi araç ve gereçler de çoktan matbaadan çıkmıştır...
Sonuçta Kırcaali'nin Sırtköy'ünde oturan agamın sorumluluğu değil bu iş.
Şimdi hemen bizim yalaka takımı haykıracak;
"Neden bizim bu utancımızı, Lütvi Mestan çözsün ki?
Bu DPS'nin sorunu değil!
Türkçe okumak kanunca yasak değil, devlet Türkçe öğretmenler tayin etmekte,
okullarını tahsis ediyor ve her isteyen öğrenci rahatlıkla Türkçe dersine girebilir
ama kimse okumak istemiyor işte!"
Ben ise farkı düşünüyorum, devlet yönetmeye kalkışanlar ve Bulgaristan'daki
Türk Topluluğunun liderliğine soyulanlar, pek ala bu işe de el atabilirler.
Adeta buna mecburlar!
Ayrıca bu bir devlet politikası olmalı!
"Bir lisan bir insan iki lisan iki insan” atasözü geçerliliğini kaybetmemiştir.
Türklerin yoğunlukta yaşadığı küçük bir ilçemizi ele alalım.
İlçe yöneticileri genelde Türk kökenlidir, o zaman neden Türkçe okutulmasın?
Çocuklarına anadilde eğitim vermek bunların görevi değil mi?
Bu konuda aydınlatma ve ikna görevi yine kendilerine düşmüyor mu?
Gereken imza listelerine ilk önce parti yöneticileri ve üyeleri neden kendi
isimlerini yazdırmasın?
Onlara da mı, bir çocuğun ne kadar dil bilirse ufku o kadar genişler,
ancak her insan için anadilin ayrı bir önemi ve yeri olduğunu anlatalım.
Anadilimizi konuşamayan, yazamayan, okuyamayan Türk çocuklarımızı düşünelim.
"Ne var bunda, kişi kendini başka bir dilde ifade edemez mi"diyenler olacaktır.
Bu yönde sorular artabilir ama benim bildiğim anadilimiz, kendimiz ve kimliğimiz
kadar hayati, gerçek ve önemlidir.
İçimizdeki, kanımızdaki ve genimizde ki Türkçeyi neden öldürelim ki?
Anadilimize karşı bir ihanete ve hainliğe eşdeğerdir bu vurdumduymazlık.
İlk önce güzelim Türkçemiz birleştirmeyecek mi bizim Topluluğumuzu?
Bilime göre, bir toplumun kimliğini anlamak için diline bakmak gerekiyormuş.
Sonuçta, biz kendi öz Türk kültürümüzü başka dillerle mi yaşatacağız
veya öğreneceğiz?
Başka dilleri tercih edip, kendi anadilimizi pas geçerek, biz kendi Türk
Topluluğumuzun düşünsel ve entelektüel boyutunu köreltmekteyiz.
Bu konuda acilen tepedekilerin sözü ve eylemi duyulmalı.
Bunun başka türlü bir izahı olamaz.
Sorumluluktan kimse kaçamaz!
Kaçmamalı da!
Tabi ki burada büyük bir görev ebeveynlere de düşmekte.
Sergiledikleri sorumsuzca tavır, kendi öz evlatlarının daha parlak bir istikbalinin
önünü daha küçük yaşta kesmekte.
Şimdi Bulgaristan'daki Türk gençlerinin çoğu Türkiye'de yüksek öğrenim
görme arzusunda, fakat anadilini bilmeyenler bunu nasıl başarabilir?
Şimdi başka ülkelerdeki bu konumun çözümüne biraz göz atalım;
Almanya - Bazı eyaletlerde ilkokuldan başlayarak haftada 3 ile 5 saat zorunlu
anadili dersleri verilmektedir.
Güney Afrika - Eğitimin ilk beş yılı çocuğun kendi anadilinde yapılmakta,
ardından da İngilizce, Fransızca ya da Portekizce ile devam edilmektedir.
İsviçre - 23 kantonlu federal bir cumhuriyettir.Ülkenin resmi ve ulusal dilleri,
Almanca, Fransızca ve İtalyancadır. Romans dili de ulusal dil olarak kabul edilmiştir.
Bazı kantonlarda tek dil, bazılarında da birden fazla dil kullanılmaktadır.
İsveç - Eğitim sistemi, evde konuşulan dili eğitimde de geçerli dil olarak kabul
etmekte ve en az 5 kişilik grup oluştuğunda anadili öğretimi vermeyi belediyelere
bir yükümlülük olarak şart koşmaktadır. Anadili öğretimine ihtiyaç olup olmadığını
saptamak üzere okullar her eğitim yılının başında ihtiyaç yoklaması yapmak zorundadır.
İsveç’te 32 dil grubuna yönelik olarak anadili öğretimi organize edilmektedir.
Anadili öğretimi, haftada 2 saat olup öğleden sonra örgün ders saatlerinin dışında
verilmektedir. Anadili öğretimi dokuz yıllık zorunlu eğitim sürecinde en fazla yedi yıl
izlenebilmekte ve bu eğitimin organize edilmesinde velilerin talepleri önemlibir rol
oynamaktadır.
İsrail - Ülke nüfusunun büyük çoğunluğu Musevi olmasına ve İbranice konuşmasına
karşın ülkede oturan Arap nüfusun konuştuğu Arapçaya özel bir statü tanınmıştır.
Arap azınlık ilk ve orta öğretimde kendi ana dillerinde eğitim alırken ikinci dil olarak
da İbraniceyi öğrenmek zorundadır.
ABD - Ülkede nüfusun dörtte biri tarafından konuşulan İspanyolca, eğitimde ikinci dil
olarak yer bulmaktadır. ABD’de anadili İspanyolca olan çocuklara yönelik okullar vardır.
Bu okullarda İngilizce ve İspanyolca olmak üzere her sınıfın devam ettiği iki eğitim
grubu bulunmaktadır. Her grupta söz konusu dilde (İngilizce veya İspanyolca) eğitim
veren bir öğretmen ve bir öğretmen yardımcısı vardır.
Kanada - Ülke çiftdillidir. Resmi dilin yanı sıra isteyen kendi anadilinde öğretim veren
okul açma ve hizmet isteme hakkına sahiptir. Bu hak anayasayla korunma altına alınmıştır.
20 civarında olan diğer azınlık dilleri korunma altındadır. Kanada’da Fransızca eğitim
veren okullarda üç model uygulanmaktadır. Bunlardan ilki, okul öncesinde ya da ilköğretimde
başlayan erken eğitimdir. Ayrıca 4. veya 5. sınıflarda başlayan ve 7. sı-nıfta başlayan
olmak üzere iki ayrı model daha vardır.
Fransa - Okullar çok dillidir. Ülkedeki azınlık dilleri de özel ve resmi okullarda okutulmaktadır.
Azınlık dillerini özel okullarda isteyen öğrencilere öğretilmesi anaokulundan itibaren serbesttir.
Örneğin Bask ve Alsace-Mosell bölgelerinde, isteyen anaokulları ve ilkokullar eğitimlerini
tamamen Bask veya Alsace dilinde verebilirler. Orta öğretimde de durum aynıdır.
Devlet bu sisteme mali katkı yapmakla yükümlüdür. Bask bölgesinde Bask dili, bölgede % 70
oranında devlet, % 30 oranında anne-babalar tarafından finanse edilmektedir.
Devlet okullarında veya devletle sözleşmeli okullarda bu dersler, haftada iki saatle sınırlıdır.
Belçika - üç resmi dili vardır: Fransızca, Flamanca (Felemenkçe) ve Almanca.
Nüfusun çoğunluğunu Flamanlar ve Fransızlar oluşturmaktadır. Belçika’da dil grupları özerktir.
Bu nedenle üç topluluk (Flamanya, Valonya ve Brüksel), özellikle eğitim ve kültür konularında
kararlarını tümüyle kendileri almaktadır. Brüksel okullarında Fransızca konuşanlar için Flamanca,
Flamanca konuşanlar içinse Fransızca öğrenmek zorunludur.
Britanya - Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’da anadilde eğitim mevcuttur.
Anadilde eğitim hakkı bu bölgelere yetki devri ile özerklik veren yasalarla tanınmıştır.
Ayrıca Britanya Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı’nı onaylamıştır.
Britanya bu Şart’la Gal, İskoç ve İrlanda dillerini ulusal azınlık dilleri olarak kabul etmektedir.
Böylece uzun yıllardır uygulanan azınlık dillerine yönelik politika, uluslararası alanda bir
yükümlülük olarak üstlenilerek bu konudaki garanti pekiştirilmiştir.
İskoç dilinin geleneksel olarak konuşulduğu yerler dışında eğitim dili olabilmesinin önü de açıktır.
Gal ve İskoç dillerinin medyada, yargı kurumlarında,idari makamlarda ve kamu kurumlarınca
kullanımında düzenlenmiştir. İrlanda dili dahil her üç dilin dekamusal alanda kullanımı serbesttir.
İspanya - İspanyol Anayasası’nın 3. maddesi Kastilya dilinin resmî İspanyolca olarak tanındığı
karara bağlanmakta, fakat Kastilya dili dışında diğer İspanyol dillerinin kurulacak özerk bölgelerin
statüleri uyarınca ikinci resmi dil olarak tanınması da kabul edilmektedir.
3. madde İspanya’nın bu dilsel çeşitliliğinin kültürel bir miras olduğunu belirterek bu mirasın
korunmasına ve saygı gösterilmesine de yer vermektedir. Bu bağlamda bugün İspanyol
Anayasası’nda tarihsel milliyet olarak adlandırılan ve diğer 14 bölgeden daha geniş özerkliklere
sahip olan Katalonya, Bask Ülkesi ve Galiçya’da bölge halkının dili ikinci resmi dil statüsündedir.
Eğitim de bu özerk bölgelerin yetki alanında olan bir konudur ve her üç bölgede de
anadilinde eğitim-öğretim mevcuttur.
***
Anadilinde eğitim temel bir insan hakkıdır.
BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde çocuğun;
“eğitim hakkı ve bu hakkın fırsat eşitliği temelinde gerçekleştirilmesi gerektiği” (madde 28)
vurgulandıktan sonra eğitimin amaçları arasında,
“çocuğun kişiliğinin, yeteneklerinin, zihinsel ve bedensel yetilerinin mümkün olduğunca
geliştirilmesi”(madde 29/a);
“çocuğun anne-babasına, kültürel kimliğine, dil ve değerlerine, çocuğun yaşadığı,
veya geldiği menşe ülkenin ulusal değerlerine ve kendisininkinden farklı uygarlıklara saygının
geliştirilmesi”(madde 29/c);
“çocuğun, anlayışı, barış, hoşgörü, cinsler arası eşitlik, ister etnik, ister ulusal, ister dini
gruplardan,isterse yerli halktan olsun, tüm insanlar arasında dostluk ruhu ile özgür bir toplumda,
yaşantıyı, sorumlulukla üstlenecek şekilde hazırlanması" (madde 29/d);
gibi amaçlara da yer verilmiştir.
Çocuklarımızın Türkçesini çalmayalım!
Mümin Topçu
( Usta fotografçımız Güner Şükrü'nün çektiği bu kare, Türkçe okutulmayan Ardino lisesinde, öğrenciler arasında tertiplenen "Ardino'da edebi Bulgarca dilini iyi öğrenme" yarışmasından.
Bu okulun öğrencilerinin yarısından fazlasının Türk olmasına rağmen ,şimdilik onlardan "Ardino'da edebi Türkçe dilini iyi öğrenme"yarışmasına katılımları beklenemez, çünkü bütün yasakların kaldırılmasına rağmen bu okulda ve Türk kökenli öğrencilerin yoğunlukta olduğu diğer büyük okullarda anadilimizde eğitim görülmemekte.)
неделя, 2 август 2015 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.