сряда, 3 юни 2015 г.

BİR ESKİ DS AJANININ İÇ YÜZÜ

İngiltere’de gurbette olan, 32 senedir görüşmediğim bir lise arkadaşımın tesadüfen Kırcaali’ de olduğunu öğreniyorum. Kendisine telefon açarak, “görüşelim” diyorum.  Bir kafe de buluşma kararı alıyoruz. Randevu saatine 15 dakika kala beni telefondan arayarak, “Kusura bakma birileriyle başka bir mekana takıldım oraya gelebilir misin” diyor. Bende “ tamam sorun yok” diyerek belirtilen yere gidiyorum.
Mekana vardığımda, - tesadüf mü bilmem - okul arkadaşımın karşısında, eski DS’nin (Bulgaristan’daki eski rejimin gizli servisi) istihbarat elemanlarından, şimdiki Kırcaali HÖH/D(p)S teşkilatının önde gelenlerinden ve bir başka kişi daha oturuyorlar…
Üç beş sohbetten sonra, okul arkadaşım, “Ne iş yapıyorsun?” diye soruyor. Bende kasıtlı olarak, ” Burada halkı perişan eden D(p)S’yi ve eski DS ajanlarını eleştiren yazılar yazıyorum” diyerek kışkırtıcı bir giriş yapıyorum.
Eski kadrolu DS elemanı hemen zıplıyor, “ Siz gittiniz biz burada mücadele ediyoruz, Türklerin haklarını, birlik beraberliğini savunuyoruz” diyor.
Bende, “ Nasıl birlik beraberlik bu, HÖH/D(p)S yandaşı dışındaki Türklerin % 60’ından fazlasını ekonomik veya başka nedenlerle gurbet ellere göndere göndere buralarda yaşlılar ve garibanlardan başka insan bırakmadınız. Eskiden kadınların donlarını kesenler, Türkçe konuşanlara ceza kesenler, cami önlerinde nöbet tutanlar veya gammazcılık yapanlar kaldınız buralarda, aklıselim insanların hepsini kovdunuz. Nasıl Türklüğü korumak bu; Kırcaali, Mastanlı, İridere, Koşukavak gibi merkezlerde tek bir Türk çocuğu Türkçe öğrenim görmüyor” diyorum.
Ve aramızdaki konuşma şöyle devam ediyor…
Eski DS ajanı: “ Aileler çocuklarının Türkçe eğitim görmesini istemiyorlar, çocuklarının İngilizce öğrenmesini istiyorlar, onun için sadece 9 bin dilekçe veriliyor Türkçe öğrenim için” diyor.
Ben: “ Konuyla ne kadar ilgili olduğun belli oluyor, şu an Bulgaristan’da sadece 6695 çocuk Türkçe öğrenim görüyor, bunların dörtte biri de derslere girmiyor, HÖH/D(p)S senelerdir bir 9 bin rakamı tutturmuş devam ediyor, benim söylediğim rakam Bulgaristan Milli Eğitim Bakanlığının 2014- 2015 eğitim yılı verileridir. Oysa 90’lı senelerin başında 100 binden fazla çocuk Türkçe öğrenim görüyordu, çeşitli politikalarla bu sayıyı 6 binlere indirdiniz. Sadece HÖH/D(p)S üyeleri çocukları adına, seçmeli ders olan Türkçe ders için birer dilekçe verseler olay çözülür.  Senelerdir iktidar partisi oldunuz, fakat 1993 senesinden beri Türkçe ders kitapları basılmıyor. Ders kitapsız nasıl eğitim bu?”
Eski  DS ajanı : ”Türkiye’den Türkçe ders kitapları gönderin”
Ben: “ Daha önce HÖH/D(p)S iktidarı döneminde Türkiye’den Türkçe ders kitapları da gönderilmek istendi, fakat hepsi Edirne’de kaldı, kabul etmediniz”
Eski DS ajanı: “ Her devletin bir politikası vardır, Türkiye, Kürtlere iki sene öncesine kadar bir hak veriyor muydu?”
Ben: “Bulgaristan’daki Türklerle, Türkiye’deki Kürtleri karıştırma!… Hiçbir Uluslararası sözleşmede Kürtlerden bahsedilmez. Buna rağmen Türkiye’de devlet televizyonundan 24 saat Kürtçe yayın yapılmaktadır. Onlarca Kürtçe yayın yapan radyo ve gazete vardır. Kürtçe, okullarda seçmeli derstir, üstelik her sene basılan ders kitaplarıyla… Oysa Bulgaristan’ın kuruluşu olan Uluslararası 1878 Berlin Antlaşması, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan arasında 1913 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması, Türkiye Cumhuriyeti ve Bulgaristan arasında 1925 yılında imzalanan Ankara Antlaşması, insan haklarıyla ilgili diğer ikili veya uluslararası sözleşmeler,  Bulgaristan’da yaşayan Müslüman ve Türklerin haklarını korunmasını garanti altına almaktadır.”
Eski DS ajanı: “Bulgaristan Anayasana göre, Bulgaristan’da azınlık yoktur”
Ben: “Tek ulus iyi de… Nasıl oluyor da Kırcaali’de çoğunluk olmalarına rağmen, devlet dairelerinde çalışan etnik Türklerin oranı % 5’geçmiyor, örneğin 70 kişilik personeli olan bir devlet dairesinde nasıl oluyor da sadece 2 etnik Türk çalışabiliyor? Yani işe alma konusuna gelince Kırcaali’deki etnik Bulgarlar ve Türklerin arasından çıkan %10 HÖH/D(p)S yandaşları ulusun bir parçası oluyor, diğer etnik Türkler ise sömürü halkı gibi olmuyor mu?”
Eski DS ajanı: “ Türkiye’de öyle değil mi?”
Ben: “Türkiye’de hiç kimse etnik kökene göre işe alınmaz. Türkiye’de Kürt ve Laz asıllı olan bakanlar, Türk asıllı bakanlardan daha fazladır. Türkiye’de etnik köken veya ajanlık esasa alınmaz, orada vatandaşlık esas alınır”
Eski DS ajanı: “ 240 Milletvekilli Bulgaristan parlamentosunda, bizim sadece 40 milletvekilimiz var. Çoğunluk bizi ezip geçiyor”
Ben: “Haziran 2014 yılında Bulgaristan parlamentosunda, 1944-1989 yılları arasında(1984-1989 yılları arasında Türklere karşı işlenen suçlar dahil) insanlığa karşı işlenen suçların 30 senelik zaman aşımına uğramamsı için sunulan yasa tasarısı, sizin milletvekillerinizin kullandığı “çekimser”  oylarıyla geçmediğini biliyor musun? Ramadan Atalay’ın, yani ajan Vergil’in ise doğrudan “hayır” oyu kullandığını biliyor musun?”
Eski DS ajanı: “Yok öyle bir şey, bu yasayı biz getiriyoruz parlamentoya, fakat diğer partiler bizi desteklemiyor”
Ben: Ne desem bir türlü ikna edemedim, ancak okuyucuların şu linkteki haberi okuyup kendi araştırmalarını yapmalarını öneriyorum… http://balkanlar24.blogspot.com/2015/06/hohdps-ihanetinin-1-yldonumu.html?spref=fb
Daha sonra devam ederek, “Hiç vicdan azabı çekiyor musun?” diye soruyorum.
Eski DS ajanı: “Hayır” diyor ve “ Ben devletime çalıştım, Türkiye’de devlete çalışanlar yok mu, onlar suç mu işliyor?” diye de ekliyor ve de “ Sen MİT ajanı mısın yoksa?” diye de sormayı ihmal etmiyor.
Ben: “ Ben hiç kimsenin ajanı olamam, ben görev adamı olamam, kimseden de emir alamam. Ama sen şunu bil ki, sen bir devletin güvenliği için çalışmadın, sen bir partinin güvenliği için çalıştın.(şaşkın şaşkın bakıyor) Sen hangi tarihte DS’ye çalışmaya başlamıştın?” diye soruyorum.
Eski DS ajanı: “1986” diyor (“1985” deseydi, “Neye dayanarak bu yılda başladın?” sorusunun geleceğini bildiği için) ve “ben işe başladığımda asimilasyon olayları bitmişti” diye ekliyor.(Ekliyor ama yalan söylüyor, desebg.com sitesinde açıklanan dosyasına baktığımda,  Ağustos 1985 DS’de kadrolu bölge istihbaratçısı olarak işe başlamış,  Mart 1986 yılında Kırcaali merkeze yine istihbaratçı olarak görev değişikliği yapılmış ve Şubat 1989’da karşı casusluk bölümüne atanmış. Yani DS’ de 1985 Türklerin isimlerinin değiştirildiği yıl başladığını gizleme gereği duyuyor. Artık desebg. com deki bilgiler yanlışsa onu bilemem. Bunu evveliyatı olmadan DS ajanı olması bana hiç inandırıcı gelmiyor ama… Neyse.)
Daha sonra Türkiye’den konu açılıyor…
Eski DS ajanı: “Türkiye buraya yatırım yapmıyor” diyor.
Ben: “Yatırım yapmaya gelenler, HÖH/D(p)S elemanları kendilerinden en ufak bir belge için rüşvet istendiğinden şikayet ediyorlar ve yatırımdan vazgeçtiklerini söylüyorlar” diyorum
Eski DS ajanı: “Sanki başka yerde veya Türkiye’de rüşvet alınmıyor. Rüşvet her yerde var. Türkiye’deki CHP ve MHP partiler bize daha yakın. Ak Parti dinci bir parti, dincilerden hiç kimseye fayda gelmez. Eskiden Türkiye’de yemek yediğimiz lokantaların hepsinde alkollü içki vardı, bu dinciler geldi birayı dahi kaldırdılar. Yemek yerken ayran mı içilir… Bak buradaki özgürlüğe” diyor.(çevredeki içkili masaları gösteriyor)
Ben: “Türkiye devamlı gelişiyor, Bulgaristan ise yerinde sayıyor” diyorum.
 Eski DS ajanı: “ Sen buraya bakma,  Batı Avupa’ya bak, İngiltere’ye bak” diyor. “Biz Türkiye’ye göç edenlere çifte vatandaşlık verdik” diye de ekliyor.( sanki biz Türkiye’ye uzaydan göç ettik ve sonra geldik Bulgaristan’dan vatandaşlık aldık)
Ben: Biz burada doğduk, biz bir yerlerden gelmedik, biz zaten Bulgaristan vatandaşıydık, biz buralardan çeşitli baskılarla kovulduk” diyorum.
Eski DS ajanı: “ Kimse kimseyi kovmadı, herkes kendi gitti” diyor…
İşte eski bir DS ajanının iç yüzü…
Daha çok konuşacaktı ama…
Sanki onu konuşturmak için kendisini provoke ettiğimi anladı… Üstüne gittikçe tedirginleşip asabileşti, kontrolünü kaybettiğini hissetmiş olacak ki…
Hesabı istedi, bir kısmını ödeyerek, “İyi akşamlar” diyerek ayrıldı…
Okul arkadaşım arkasından, aynı eski DS ajanını kastederek:
“Bakma sen eniştem iyi insandır” diyor…
Evet!  Tüm araştırmalara göre, totaliter rejimlere hizmet eden ajanların hepsi, akrabalarına karşı sevecen, şefkatli davrandıkları için birer iyilik meleği olarak görünürlermiş.
Milyonlarca insanı ölüme götüren Nazi Almanya’sının Hitler’den sonraki ikinci adamı Heinrich  Himmler’de, yeğenlerinin yayınladığı bir kitaba göre, en yakın akrabalarına sevgi ve saygıyla yaklaşıyormuş.
 Belki 1984-1989 yıllarında aralarına 17 aylık bir bebek ve 15 yaşında bir çocuk da olmak üzere, onlarca Türk’ü katledenler de yakınlarına karşı sevgi ve saygıyla yaklaşmışlardır.
İktidardan düştükten sonra öğrendik ki, dönemin diktatörü Jivkov’ da torunları tarafından sevilip sayılıyormuş…
Neyse…
Genelde eski DS ajanları ketum davranır!
Okuyucularım için, bir eski kadrolu DS ajanının iç yüzünü açabildimse…
 Ne mutlu bana!

Durmuş ARDA

0 коментара:

Публикуване на коментар

Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.