Rahmetli annem, memleketim için İridere şivesiyle,
“Geberesiin yerinde bi ak gün göömedim” derdi…
74 yaşında Türkiye’de
vefat eden anneme, 1989 göçünün travmaları bile, Bulgaristan’da çektiği çilelerden daha hafif
gelmişti. Ölümünden önce (1998), “ En
iyi günlerim Türkiye’de geçti” diye devam ederdi…
Annem, 20 yaşında, 1944 yılında Solaklar’dan Tosçalı’ya
tarlaları, ormanları, koyunları, keçileri, inekleri, öküzleri, atları olan bir
aileye gelin gelirken daha iyi bir hayat süreceğinden hayli umutluymuş…
Daha sonra memleketimde, ayaklar baş oluyor… Bu ayaklar,
nesillerce çalışılarak edinilen tüm tarlalara ve ev hayvanlarına “kooperatife”
diye el koyuyor ve memleketimin insanının çilesi başlıyor…
Aynı ayaklar, memleketimde hayvancılığı öldürüyor, meraları
çam ormanı yapıyor, bütün sene didinip dursunlar diye, sadece tütün yetiştirmek
şartıyla her aileye 5- 10 dönüm tarla veriyor.
Buna da “akord sistemi” diyor, yani bir nevi “ kesene sistemi.”
Kentleşmesine de izin
verilmediği için, “işçi sınıfı” da olamayan memleketimin kadını, 1989 yılına
kadar bu “kesene sistemi” içinde didinip durdu…
1989 yılından sonra, Türkiye’ye göç edebilen memleketimin
kadınları, çalışarak emeğinin karşılığını alabildiler, 15 sene kısa bir dönem
çalışmayla emekli olabildiler.
Türkiye’de 65 yaşını dolduranlar ise,
Bulgaristan’da 40 seneden fazla çalışmaya verilen emekli maaşından daha
yüksek yaşlılık maaşı alarak, hayatlarının son yıllarında da olsa, bir nevi “ak
gün” görebildiler.
Peki, ya Bulgaristan’da kalan memleketimin kadını…
Kim ne derse desin, benim memleketimde hala sömüren ve
sömürülen halk vardır. Benim halkım sömürülendir…
Memleketimin kadını, Kırcaali ve bölgesinde hala sefil bir
hayat sürdürmektedir...
Memleketimin yaşlı kadını; eziktir, beli bükülmüş,
çocukluğundan beri gerekli gıdayı alamadığı için ufak tefektir. Öğrenilmiş veya öğretilmiş çaresizlik
içinde, eski rejimin düşmesinden çeyrek asır geçmesine rağmen, aynı rejimin
dayattığı genelde mavi çiftçi veya işçi gömleklerini hala üstünden atamamıştır.
Memleketimin kadını, 40 - 50 sene çalışmasına rağmen, 70- 80 Euro emekli
maaşıyla geçim savaşı vermektedir.
Çocukluğunda gerekli gıdayı alamadığı için memleketimin genç
kadını da ufak tefektir, ya Avrupa’da gurbet ellerde, ya gözü gurbetlerde, ya da
160 - 170 Euro ile aile geçindirmeye çalışmaktadır.
Memleketimin erkeği gibi, kadını da mücadele ruhunu
bırakmıştır. Memleketimin erkeğinde olduğu gibi, kadınında da hak arama
mücadelesi yoktur…
8 Mart 1857 yılında, tekstil fabrikalarında çalışan ”Eşit
hak, iş aş, iş saatlerinin düşürülmesi,
çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi” için New York sokaklarına
dökülen kadınlar gibi, memleketimin kadını da Kırcaali sokaklarına dökülemez
mi?
Dünya şartları değişti… Memleketimin erkeği gibi, memleketimin
kadını da eskiden öğrenilmiş veya öğretilmiş çaresizliklerden ne zaman
kurtulacak?…
Memleketimin kadının neyi eksik de, Avrupa veya Amerika kadınlarının hayat
standartlarında yaşayamıyor?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle…
Başta eşim olmak üzere, memleketimin ve tüm dünya
kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlar, iyi yaşam koşulları için
mücadele etmelerini diliyorum.
Durmuş Arda
1 коментара:
Bu nasıl yazı böyle? 8 mart
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.