понеделник, 26 януари 2015 г.

DALELER, BÖREK YİYEN NİNECİK VE GÖTHE KAHRAMANI

Salı benim favori günüm.
O günde Mestanlı pazarına giderim.

Salı pazarı demek; kalabalık, çoşku ve eğlence, bin bir çeşit yeni yüz, hareket,
alışveriş, şamata, yani ne ararsan bulabildiğin bir ortam demek.

Arabadan ayağım yere bastığı an itibarı, gözlerim ve kulaklarım hemen işe koyulurlar. Çevremde olup bitenleri gözlemlemekten aldığım zevk beni gerçekten dört köşe ediyor.

***
Otogarın arka kısmı öyle kalabalık oluyor ki, adeta iğne  atsan yere düşmeyecektir.
Çoğunluğu daleler oluşturuyor. Bilmiyenler için şoyle izah edeyim. Bunlara çingene mi desem, son yılların modern trendi ile roman mı desem, bilemiyorum işte."Tsiganiler" yani...

Kendi aralarında benzerlikleri olduğu kadar,  farklılıklar da var bunların.
Mesela burgucular, sepetçiler, demirciler diye adlandırılmaktadırlar.

Koşukavağa  bağlı Osmanköy, Yapılı yol ve Karakuz köylerindekiler kendilerini nedense millet olarak tanıtıyor. Aynı durum Kırcali'nin Çamdibi  için de geçerli.

Ana meslekleri müzisyenliktir, yani çalgıcılık; gırnatayı iyi öttürürler, davula da tokmağı ve çıldırkayı ahenkle vurmasını becerirler.

Bizim Türk kavimizle bir genetik bağlantısı bulunmayan bu insanlar salı pazarının olmazsa olmazlarıdır artık. Sosyalist ikdidar döneminde bu kasabada hiç roman yaşamazdı, fakat büyük göçten sonra, boş kalan evlere yerleştiler, daha zenginleri ise ev satın alıp yerli Türk ve Bulgar halkı ile entegre olmaya gayret ettiler. Bir tek Ardino kasabasında eskiden olduğu gibi, şimdi de çingene yaşamıyor. Eski tarihlerde orada bir tek meşhur Çingene Fatme diye birisi vardı, aslında o da çingene değildi, kendisi gıbtiydi, yani Mısırlı,Egipetli. Bunda hiç şaşıracak bir durum yok.Osmanlı döneminde Roddoplar'ın çeşitli maden bölgelerine o diyarlardan demirci ustası araplar getirilmiş. Bizler de bunlara yanlış bir biçimde hala çingene demeye devam etmekteyiz...

Benim çocukluğumda bunların bir kısmı dilencilikle geçimini sağlıyordu ve  kapımıza dayandıklarında ebem bunları asla  boş elle çevirmiyordu, ama;

- "Gidin siz de el alem gibi çalışsanıza!" dediğinde;
- "Yapma be yenge! Allah size, siz bize!" demeyi ihmal etmiyorlardı.

***
Bin bir çeşit dil döküp, annelerinden izin kopartıp, salı pazarına renk katanlar ise Türk köylü kızlarımızdır. 
Önemli bir noktaya değineyim. Bizim yöre halkı çok eziktir. Geçimi tütüncülük olan memleketin garibanı yorgun ve yıpranık olur.Bedenen ve ruhen...

Eskiçağlardan günümüze kadar erişen o muhteşem Venera ve Afrodit heykellerinde ideal kadın vücüdü ölçüsü, başın vücuda yedi defa yerleşmesi demektir.

Bizim gız gızanlarındaki boy ise - bir elli, kafa da birazıcık büyükçe ve vücuda yerleştirmeye kalktığımızda ancak üç dört kere sığdırılabilmekte..

Saçlar kıvrışık lülelerden ibaret, üstüne üstelik kabartılmışlar da. Küçük boy bedenlerin olmazsa olmazı ise mavi kot pantalon,hala değişmeyen bir trend olmaya devam ediyor.

Bir de şu bizim köylü dilberlerinin salına salına endamlı yürüyüşleri ve bütün kalabalık sokakları çınlatan neşeli kahkahaları yok mu?

Öl, Ömerim, öl!

***
Biraz da pazar böreğine, yani bol yağlı baniçka durumlarına değineyim.

Salı pazarında börek yemek bir gereksinimdir, ayrıcalıktır, başka bir olmazsa olmazlardan birisidir. Börekçinin önünde beş masa var ve hepsi çoktan zaptedilmiş. Dikatim, seksenlik  bir ninenin börek yiyişine odaklanıyor. Öyle bir mutlu iştah ve afiyetle böreğini yudumluyordu ki!
Tabi ki, yağlı parmaklarını da yalamayı ihmal etmiyordu...

***
Farzedin ki, Alman Rönesans şairi Goethe'nin kahramanı olan dr.Faust'un bir    elinde helva ambalajında sarılı çift katlı yağlı börek, diğer  elinde ise ayranla dolu  büyük  bir cam bardak sırıtıyor...

Bu hayali manzara ie noktalıyorum.

Dahası da var ama, gelin ve görün Mestanlı salı pazarında...


Cevdet Şahin

0 коментара:

Публикуване на коментар

Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.