Salı benim favori günüm.
O günde Mestanlı pazarına giderim.
Salı pazarı demek; kalabalık, çoşku ve eğlence, bin bir
çeşit yeni yüz, hareket,
alışveriş, şamata, yani ne ararsan bulabildiğin bir ortam
demek.
Arabadan ayağım yere bastığı an itibarı, gözlerim ve
kulaklarım hemen işe koyulurlar. Çevremde olup bitenleri gözlemlemekten aldığım
zevk beni gerçekten dört köşe ediyor.
***
Otogarın arka kısmı öyle kalabalık oluyor ki, adeta
iğne atsan yere düşmeyecektir.
Çoğunluğu daleler oluşturuyor. Bilmiyenler için şoyle izah
edeyim. Bunlara çingene mi desem, son yılların modern trendi ile roman mı
desem, bilemiyorum işte."Tsiganiler" yani...
Kendi aralarında benzerlikleri olduğu kadar, farklılıklar da var bunların.
Mesela burgucular, sepetçiler, demirciler diye
adlandırılmaktadırlar.
Koşukavağa bağlı
Osmanköy, Yapılı yol ve Karakuz köylerindekiler kendilerini nedense millet
olarak tanıtıyor. Aynı durum Kırcali'nin Çamdibi için de geçerli.
Ana meslekleri müzisyenliktir, yani çalgıcılık; gırnatayı
iyi öttürürler, davula da tokmağı ve çıldırkayı ahenkle vurmasını becerirler.
Bizim Türk kavimizle bir genetik bağlantısı bulunmayan bu
insanlar salı pazarının olmazsa olmazlarıdır artık. Sosyalist ikdidar döneminde
bu kasabada hiç roman yaşamazdı, fakat büyük göçten sonra, boş kalan evlere
yerleştiler, daha zenginleri ise ev satın alıp yerli Türk ve Bulgar halkı ile
entegre olmaya gayret ettiler. Bir tek Ardino kasabasında eskiden olduğu gibi,
şimdi de çingene yaşamıyor. Eski tarihlerde orada bir tek meşhur Çingene Fatme
diye birisi vardı, aslında o da çingene değildi, kendisi gıbtiydi, yani
Mısırlı,Egipetli. Bunda hiç şaşıracak bir durum yok.Osmanlı döneminde
Roddoplar'ın çeşitli maden bölgelerine o diyarlardan demirci ustası araplar
getirilmiş. Bizler de bunlara yanlış bir biçimde hala çingene demeye devam
etmekteyiz...
Benim çocukluğumda bunların bir kısmı dilencilikle geçimini
sağlıyordu ve kapımıza dayandıklarında
ebem bunları asla boş elle çevirmiyordu,
ama;
- "Gidin siz de el alem gibi çalışsanıza!"
dediğinde;
- "Yapma be yenge! Allah size, siz bize!" demeyi
ihmal etmiyorlardı.
***
Bin bir çeşit dil döküp, annelerinden izin kopartıp, salı
pazarına renk katanlar ise Türk köylü kızlarımızdır.
Önemli bir noktaya değineyim. Bizim yöre halkı çok eziktir.
Geçimi tütüncülük olan memleketin garibanı yorgun ve yıpranık olur.Bedenen ve
ruhen...
Eskiçağlardan günümüze kadar erişen o muhteşem Venera ve
Afrodit heykellerinde ideal kadın vücüdü ölçüsü, başın vücuda yedi defa
yerleşmesi demektir.
Bizim gız gızanlarındaki boy ise - bir elli, kafa da
birazıcık büyükçe ve vücuda yerleştirmeye kalktığımızda ancak üç dört kere
sığdırılabilmekte..
Saçlar kıvrışık lülelerden ibaret, üstüne üstelik
kabartılmışlar da. Küçük boy bedenlerin olmazsa olmazı ise mavi kot
pantalon,hala değişmeyen bir trend olmaya devam ediyor.
Bir de şu bizim köylü dilberlerinin salına salına endamlı
yürüyüşleri ve bütün kalabalık sokakları çınlatan neşeli kahkahaları yok mu?
Öl, Ömerim, öl!
***
Biraz da pazar böreğine, yani bol yağlı baniçka durumlarına
değineyim.
Salı pazarında börek yemek bir gereksinimdir, ayrıcalıktır,
başka bir olmazsa olmazlardan birisidir. Börekçinin önünde beş masa var ve
hepsi çoktan zaptedilmiş. Dikatim, seksenlik
bir ninenin börek yiyişine odaklanıyor. Öyle bir mutlu iştah ve afiyetle
böreğini yudumluyordu ki!
Tabi ki, yağlı parmaklarını da yalamayı ihmal etmiyordu...
***
Farzedin ki, Alman Rönesans şairi Goethe'nin kahramanı olan
dr.Faust'un bir elinde helva
ambalajında sarılı çift katlı yağlı börek, diğer elinde ise ayranla dolu büyük
bir cam bardak sırıtıyor...
Bu hayali manzara ie noktalıyorum.
Dahası da var ama, gelin ve görün Mestanlı salı pazarında...
Cevdet Şahin
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.