Dünyada olduğu gibi, Bulgaristan'da da etnik ve dinsel
farklılıklar gözükmekte ve hala büyük sıkıntılar yaşanmakta.
Dile kolay, 25 yıl geçti!
Buna demokrasi dendi. Ama sadece adı koyuldu...
Ülkemizde hala farklı etnik kimliklere ve tarihi varlıklara
karşı nefret ve kin beslenmekte.
Ayrımcılık var!
Hak almak ve vermek var!
Psikolojik baskı var!
Bazı yönetim kurullarına saldırı ve baskı var!
Kanun dışı baskın ve kontroller var!
Haksızlık, küçümsemek ve azarlamak var!
Medya saldırıları,alçakça hitap etmeler, sövgüler,
gaddarca ve terbiyesizce davranışlar var!
Gerçek dışı, ya da uyduruk suçlamalar var!
Her türlü baskı, eziyet ve sıkıntı var!
Var da, var işte...
Dünyada olduğu cinsten terör yok bizde.
Bizimkisi etnik ayrımcılığa ve nefrete dayanmakta.
Öz kültürümüzü, tarih mirasımızı ve benliğimizi, bugünkü
mevcudiyetimizi, eski ve yeni belgelerimizi, arşivlerimizi, dini olanaklarımızı
ve bütün Türk ruhumuz ile bağlantılarımızı yok olmasını arzulayan, bunları
öldürmek isteyen ve öldüren resmi ve özel kurum ve kişiler var!
Sizce, bu terör değil de nedir?
Belleklerinizi biraz zorlayın!
Film şeridini biraz gözlerinizin önünden geçiriniz!
Gördüğümüz apaçık bir manevi terördür...
Kültürel varlık ve çeşitlik zenginliğimize, din, dil ve
farklı geleneksel örf ve adetlerimize karşı uygulanan bir manevi terördür bunun
adı.
Bizler de, güzel ve özgür yaşamak, yaşatmak arzusuyla, gece
gündüz demeden, iş saati kovalamadan çalışan ve didinen birer şahsiyet olarak, hakkımızı
aramaya kalkıştık.
Ama nafile!
Bir ömür tüketildi, önümüze çıkarılan suni zorluklarla
mücadele ederek.
Bir Diojen misali, özgürlük gereksinimini, eşitliği, hak ve
hukukumuzu aramakla geçti gençliğimiz.
Hak aramaya kalkıştık, ama bunu da arama hakkımız yokmuş
meğer...
Karşımızda adam gibi bir avukat bile bulamıyoruz.
Bilirkişi uzmanları nedense bizden gizleniyor...
Davamız uğrunda haklı olduğumuz belirtiliyor.
Yüzümüze karşı gülümsüyorlar,
gönlümüzü tatlı sözlerle okşuyorlar,
ama yasakçı ve baskıcı zihniyetine yenik düşmeye devam
ediyorlar.
Sonuçta bütün isteklerimiz ret cevabı almaya devam etmekte.
27 kasım 2012 tarihinden beri,
yani iki yıldır,
Türkçe çıkardığımız "Mozaik" dergimiz basılamıyor.
Bir nevi esir düştü.
Belene'ye sürgün edildi...
Hiç sorgusuz ve suçsuz yere.
11 eylül 2014 tarihinden sonra,
çocuklarımız ve gençlerimiz,
polis baskını korkusundan dolayı,
Türk Kültür Evimizi ziyaret edemiyor.
Evet, kültür ocağımız resmi merciler tarafından baskın yedi.
Ortada bir suç ve kanunsuzluk yok.
Bizlere bunun nedenini izah eden de yok...
Sofya Radyosunun Türkçe yayınları da artık yok.
Anadilimiz Türkçe eğitimi var, ama yok...
"Kanal 1" Türkçe haberler meydan muharebesi...
Ders kitaplarında Türkler, kesen biçen, pis ve gaddar...
Müftülerimizin, hocalarımızın ve öğretmenlerimizin
sıkıntıları ortada.
Tarihi ve kutsal mekanlarımızın bakımsızlığı ve pisliği...
Cami duvarlarında terbiyesizce yazılar, kovma ve sövgüler...
Bazı aydın şahsiyetlerimizin ani ölümleri...
Sadece ben Türk ve Müslümanım diyenlerin idamları veya ömür
boyu cezaları...
Zindanlar, dayaklar, eziyetler, hapisler, sürgünler, ad
değiştirmeler, yasaklar ve göçler...
İmam hatip okullarımıza ve yöneticilerine karşı uygulanan
baskıları.
İş adamlarımız, siyasetçilerimiz, memurlarımız, bilgili ve
aydın kesimimiz, hepimiz bir toplum olarak, bu eziyetleri yaşadık ve gördük.
Hala yaşamaya da devam etmekteyiz.
Sokaklarda, medyalarda, siyasi arenada, pazarda, iş yerinde,
okulda ve ünüversitede, resmi makamlarda...
Fakat şu gerçek de bilinmeli.
Bizim beyinlerimizi yıpratacak ve bitirecek,
elimizdeki kalemi kıracak,
kalplerimizde alevlenen Türk benliğimizi söndürecek,
yüce Allah'tan başka bir güç yok...
Bizdeki ayrımcılığın göz alıcılığı değil,
artık bunun göz çıkartıcı hal aldığından dolayı,
medeni ve diplomatik bir tarzda,
gereken makamlara şikayetlerimizi sunduk.
O günden sonra gelin, bizlere sorun nelerin yaşadığımızı.
Meğer, şikayette bulunmak, hakkımızı aramak çok kötü bir
işmiş...
Birkaç cümleyle anlatayım.
Ömür boyu çocuklarla çalıştım.
Anne ve anneanne oldum.
Ama resmi yoldan şikayetlerde bulunduktan sonra,
çocuk öldüren terörist damgası bile yedim...
Akıl ve mantık dışı olaylar yaşadık.
Ailemi, çoluk çocuğumu,
benliğimi, namus ve şerefimi korudum,
ama bizimle başa çıkamayanların gözü önünde
artık ben bir eli kanlı teröristten beteri oldum...
Bütün olumsuzluklara karşı sesimi yükselttikçe,
buruk ve kavgacı oldum.
Ayrımcılığı, haksızlığı, küçümsenmeyi yutmadım,
toplantıları terk ettim,
ama terbiyesiz, adi ve alçak oldum.
Cana tak diyen kötülüklere baş kaldırdım,
ama manyak ve deli oldum.
Alkohole, erkeğe, sigaraya,
altına ve kıyafete para harcamadım,
lüks otellerde konaklamadım, taksilerle gezmedim,
şatafatlı zengin sofralarında grup halinde selfiyeler
çektirmedim,
anlamdan yoksun ve saçma sapan toplantılara katılmadım.
Deniz ve kayak merkezlerinde bedavaya tatillerde bulunmadım.
Anne ve baba desteği ile arabanın ve evin en ucuzundan almış
olduk.
Ömür boyunca hep çalıştık,
kuruş kuruş para biriktirdik.
Başkalarının siyah cipleri,
lüks otellerde çift yataklı odaları varken,
kısa sürede lüks butikleri ve fabrikaları olurken,
memleket bittiğinde,
yaptığımız resmi şikayetten sonra bizler,
vergi kaçakçısı bile olduk.
Yalancı, dolandırıcı, kanunları korumayan
ve görevini şahsi çıkarıma kullanmış oldum.
Dahası da var.
Sizce, bir devletin çöküş nedenleri,
böyle olağan üstü baskınlarla mı,
uydurma suçlamalarla mı,
anlamsız ve nedensiz belge kontrolleriyle mi,
zaman kaybı yaratmakla mı,
topluma ve gençlerimize yönelik işlerimizi
kösteklemekle mi, aranmalı?
Suçumuz çok büyükmüş!
İş yerimizi, evimizi, bağlı olduğum kurumları,
ailemi ve hatta meslektaşlarımı bastılar
ve insanlık onurumuzu çiğnediler.
Emsali olmayan yoklamalar,
takipler, soruşturmalar yaptılar.
Bazılarına göre, bilgi edindirmek,
eğitim ve kültür sevdası aşılamak,
evlatlarımızı terbiye etmek,
geleneklerimizi ve kültürümüzü öğretmek
ve manevi değerlerimizi ayakta tutmak
büyük suçmuş.
Yıllarca sıcak bir tebessümle, yazışmakla, hoşgörüyle ve
güzel sözlerle problemleri çözmeye gayret gösterdik.
Ama olmadı!
Suçumuz çok büyük!
Bu ülkede, Rusça, İngilizçe, Ermenice veya Yahudice dillerde
her şey yapılabilir, ama bir tek Türkçe olmaz(mış)...
Sadece başkalarını suçlamayayım.
Bizimkilerin de çok yontulacak yongası bulunmakta...
Maddi destek almak için can atıyorlar,
ama devamı bir türlü gelmiyor.
Ortada düzenli, prensipli ve özverili bir çalışma hareketi
yok.
Bir tek bir yerlerden biraz paracık kopartıldığında,
herkesin lak laklığından ve fiyakasından yanından
geçilmiyor.
Ama hepsi bu kadarcık,
arkaya bir tek şatafatlı ve bol mezeli
sofra başında çekilmiş selfiye kalmakta...
Bazıları yapılması gereken işleri yapmıyor,
ama bu uğurda emek sarf edenlere çamur atmaktan da
çekinmiyorlar.
İlla ki bir kusur bulacaklar,
bunu balon gibi büyütecekler.
Yani bizler cahiliz,
iş bilmiyoruz,
geri kalmışız,
demodeyiz,
tek kalmışız,
ama kendilerinin çok kısa zaman içinde şakıdıklarını,
timsah ve devekuşu derisinden çanta ve kemerleri taşımaya
başladıklarını,
gerçek yüzlerinin fark edilmemesi için beş kilo makyaj
sürmelerini,
ayı veya tilki derisi montlarına bürünmelerini,
cümle alem gözlemlemekte..
Artık bunlar lüks cipten başkasına binmemekte.
öylesine bizim gibi küçük işlerle boğuşmuyor,
hedeflerinde Comolunga tepesini fetetmek var herhalde...
Yarım asırlık yaşamımda şunu anlamış oldum;
- Doğruluk peşinde koşturmak, normal ve yaralı bir vatandaş
olmak, meğer büyük bir suçmuş...
Bizler sadece ve sadece,
anadilimizde konuşmak,
çocuklarımızı birer hayırlı Türk evladı gibi yetiştirmek,
şiirimizi,masalımızı yazmak,
türkümüzü söylemek ve sazımızı çalmak istiyoruz.
Artık ülkemizde bunlar da suç kapsamına girmiş oldu.
Bütün olumsuzluklara rağmen,
umutlarımız tükenmedi.
Tükenmez de!
El ele vererek,
bu güzellikler yaşatılacak!
Bu kesindir!
Nurten Remzi,
Şumnu
1 коментара:
https://www.thaber.bg/?pid=3&id_news=593 Geçen sene Sezgin Mümün çarı yapmış bu sene bamsız vatandaşlar grubu yapmış. Neden böyle oldu? Geçen sene Sezgine birimi yazverdı yoksa? Sezgin hicri takvim ne oldunu biliyormu? Sezgin arabala gitse Türkyan bebeyin mezarını bulabilcekmi? Mezarın nerde oldunu biliyormu? Adnan Pelvanlar sorsun Sezgine bakalım biliyormu? Durmuş Arda 2012 senesinden beri mezara gidiyor. Karda mezarlık resimini Durmuş Arda çekmiş. Ozaman Sezgin nasıl çarı yapıyor. Sezginle ne alyakası var bunun? Sezgin geçen sene kendi aklından bulupta çarı yaptısa bu sene neden çarı yapmadı. Çarıyı Durmus Arda yazıpta BAF ın adını kullanmış olmasın? Sezginde buna razı gelmiştir. Bu sene neden Sezgin çarı yapmadı. Yoksa Sezgin Durmuş Arda ya kazıkmı attı yalanmı söyledi yada yamuk hareketmi yaptı? Durmuş Ardada kızıpta bu sefer Sezginin adını yazmaktan vaz geçtimi? Sezginden hayır gelmeyeceyinimi gördü? Herşey olablir. Sezgin eleştiriyede kızıyor. Sezgine hep bravo sen kahramansın sen lidersin dünyayı sen besliyorsun demek lyazım. Sezgin çelenge bile kendi adını yazdırmış. Ünlü olma çok meraklı. Bu yaptı şehitlere ve mapusda yatanlara saygısızlık. Madem Durmuş Arda Sezginden bıkmış Adnan Pelvanlarda bıkçak demekki. Geçen sene BAF ın adı yazıyordu. Bu sene yazmıyor. Sezgin buna çok kudurmuştur. Durmuş Arda öne çıktı ben arkaya itildim diye deliriyordur. Sezginin karakterini bildimizden konuşuyoruz. Sezgin geçen sene 20 yanuvaride azerice mektub yazmış Azerbaican elçisine. Bu sene neden yazmadı yoksa bu sene akıl veren olmadımı? Sezgine azerice ne lyazım Sezgin daha türkçe konuşamıyor. https://www.thaber.bg/?pid=3&id_news=554
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.