Bizim eşsiz
kahramanımızdı.
Hüsniye Abla
gideli bugün dokuz yıl dolmuş.
Özgürlüğümüzün
sembolüydü.
Tertemiz
duyguların mert Kadını.
Türk erkeğini
utandıran.
Bulgara karşı tek
başına direnen.
Çakal sürüsüne karşı
mücadele etti.
Gücü bunlara
yetti.
Bir insanın
görebileceği bütün zülüm
ve işkenceyi
gördü.
Bütün kadınlık
zerafetine rağmen
dayağın her
türlüsüne maruz kaldı.
Dişleri söküldü.
Kana susamış
çizmeler böğürüne indi.
Buzlu ve pis su
içinde tutuldu.
En soğuk kış
gecelerinde sadece bir gömlekle,
yalın ayak kar
üstünde yürütüldü.
O, hep direndi.
Beton duvarları
tırmaladı durdu.
Türkün ruhunu
kimseciklere teslim etmedi.
İsmini de!
Hüsniye'yi
yaşattı.
Üzerine toz
kondurmadan.
Bunun bedeli çok
ağırdı.
Adı ve özgürlüğü
uğuruna ölümü nişan seçti.
Bazen ölmekte
istiyordu.
Öldürülmekte!
Öldürmekte!
Aklını yitiriyor.
Vücudundaki
yaralar kurtlanıyor.
Ama yüreğindeki o
sabır taşının ağırlğını
ise kimsecikler
tahmin bile edemiyordu.
Karanlık cehendem
katmanında,
lağım fareleri,
yaralarından sızan kanı emerken,
bir anda beyaz
bir ışık belirdi yukarıdan...
Daha sonra
Hüsniye Ablanın gözleri,
Bursa'nın
yeşiline boyandı.
Ama bu yeşil
gözlerde artık
mutluluk
okunamıyordu.
Yaşı kurumuş göz
pınarı
hüzün ve acı
doluydu.
Kansere
yakalandı.
Yapayalnız
bırakıldı.
Ömrünü,
yüzbinlerin
özgürlüğüne feda etmişken,
rehavete
kapılan aynı yüzbinler,
Hüsniye Ablayı
kaderine yalnız bıraktı.
Issız bir gecede,
bu yalnız ve
ümitsiz cesur Kadın,
bütün ihanetlere
küs,
odasına kapanıp
kendini ateşe verdi.
Bulgarın
öldürmeye kıyamadığı kahramanı,
bizler canlı
canlı mezara gömdük.
Gençlik çağının
anı fotografındaki tertemiz gözleri
asırlar boyunca
bizi sorgulasın diye...
Mümin Topçu
1 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.