Adaşım Mümin Sezgin, usanmadan ve ısrarla sormaya devam
etmekte;
- Türkiye'de 144 göçmen derneği var. Sahi bu dernekler ne
işe yarıyor?
- Bulgaristan Türkleri'nin Türkçe eğitim sorununu çözmek
için ciddi bir adım attılar mı?
- Komünist zulmüne kaşı açılan dava konusunda bir çalışma
oldu mu?
- Bulgar adı taşıyan dernek üyelerini tespit ettiler mi?
Sadece seçim vakti gelince;
" Biz HÖH'ü destekliyoruz,bölünmeyelim,komünist dönemde
çok zulüm gördük,
inşallah bir daha tekrarlanmaz!"gibi boş laflarla halkı
uyutuyorlar.
***
Genelde, Bulgaristan Türk Topluluğu'nun değişmez derdi ve
çilesini,
kendine görev edinen veya edinmeyen,
yani hepimizi az veya çok bunlar ilgilendirmekte.
Ortadaki ana sorun ise her zaman gözardı edilmekte;
- Herkesin bir tek kendisini damgalanmış ilah olarak
görmesi,
bir de ayrı ayrı kavşak noktalarında vakit ve zaman
törpülememiz!
Halbuki, ufukta incelmiş ve kopmak üzre olan yol tektir!
Artık çomak ve ayak oyunlarını terk etme zamanı.
Aramızdaki konuşulmayacak tabular kaldırılmalı.
Meriç'in azgın suları Trakya'mızı yutmamalı!
Deliorman bozkırının sabana ihtiyacı var!
Sofya'nın kaldırım taşlarında Türklerin de alın teri
bulunuyor!
Herkes yorganı kendi üzerine çekmekten vazgeçmeli,
çünkü bu örtünün altında hepimize yer var.
Sonuçta Mustafa Asi, Güner Mert, Refiye Kemal, İrfan Beyti,
Bahri Ömer, Abdurahman Manafoğlu, Korman İsmail, Reşat Aydın, Sezgin Mümin,
Orhan İsmail, Durmuş Arda, Gülerman Can, Adem Hayrullah, Saniye Mümün, Burak
Koçanoğlu, Erhan Sali, Menderes Kungun, Ali Güler, Saliha Emin, Kenan Özgür,
Ayşe Sali, Gürsel Hüseyin, Sesil Hüseyin, Sabri İskender,
Zülkef Yeşibahçe, Hüsniye Aydın, Osman Karaca, Naim Bakoğlu, Ruşen Riza, Erdinç
İmamoğlu, Güner Şükri, İlhan Anday, Menent Şükri, İsmail Köseömer veya Vedat
Murat,
bu sözünü ettiğim tek yolda birleşebilir mi?
***
Şimdi biraz Sezgin kardeşin sorularına değinelim.
- Türkiye'de 144 göçmen derneği var. Sahi bu dernekler ne
işe yarıyor?
Aslında, Sezgin bey, kendisi Sofya merkezli bir dernek
yöneticisi.
Türkiye'deki göçmen derneklerinin sayısı ise adeta bilinmez
cinsten.
Gerçi, bunların arasından içi boş, tabela derneklerini
hesaba katmazsak, sadece birkaç tanesi ciddi birer oluşum ve kendi çapında bazı
faaliyetler yürütürler.
Dernekçilik, sanıldığı gibi kolay bir toplum marifeti değil
ve doğru dürüst bizlere hizmet sunanların önünde eğilip, minnet borcumuzu belli
etmeliyiz.
Bu gönüllü kuruluşlarımızın, kendi çapında takdir edilecek
bir işleyişleri bulunmakta, fakat topluluğumuzun ana ve güncel problemlerinin
çözümü üzerine projeler üretmeye pek yanaşılmıyor.Ayrıca bize verdikleri
zararları da unutmuyoruz!
- Bulgaristan Türkleri'nin Türkçe eğitim sorununu çözmek
için ciddi bir adım attılar mı?
Bu problem suyun iki tarafında kalanların canını sıkmaya
devam etmekte.
Bence çözüm yolu arayışı, öncelikle Bulgaristan'daki sivil
toplum ve siyasi oluşumların gündeminden asla inmemeli. Belli ki, bu iş yalnız
mektup yazmalarla başarıyla noktalanmayacak.
Göçmen dernekleri, kendi bölgelerinde bir hakimiyet ve
popülarite sağlayamazken,
nasıl olup ta, ayrı bir devletin eğitim sorununu ortadan
kaldırabilirler?
Misal olarak, bu konunun çözümü için Sezgin Mümin ile Yüksel
Özkan hiç konuştu mu? Ortak bir çalışma programı altına imza attılar da,duyan
mı olmadı?
Ya da Lütvi Mestan ile Rafet Ulutürk, birkaç gün sonra start
alacak yeni eğitim yılı için basılacak yeni Türkçe kitapların yeterliğini mi
görüştü?
Sakın bana, bu yıl da bu özlenen kitaplardan mahrum bırakıldık
demeyin!
Suçlu bulunsun ve İŞİD'e teslim edilsin...
- Komünist zulmüne kaşı açılan dava konusunda bir çalışma
oldu mu?
Yıllar boyu, hoşgörü niyetinden ve iyi dilekler
göstergesinden başka olumlu bir gelişmenin kaydedilmediği aşikar.
Hatta, bir Eşref Kahraman bile davasında tek başına ve
kaderine bırakıldı.
Onun başlattığı hareket hiç bir göçmen derneği tarafından
benimsenmedi ve desteklenmedi.
Göçmen camiası, genel bir sorumluluktan kaçınmaz, fakat bu
konuda Bulgaristan'da ciddi bir mücadele başlatılmadı.
Burada ki Eşref Kahraman'ın yalnızlık kaderi, oradaki Sezgin
Mümin'in gayretleriyle eşdeğerdir...
Arkalarında, kimsenin durmaması bizim içler acısı
durumumuzun siyah boy aynasıdır.
İşte böylece;
- oradakiler, buradakiler derken, aramızdaki suçluyu ararken,
aramızdaki yel değirmenleri bir çok suç unsurunu zaman aşımına uğratmayı
başardı...
- Bulgar adı taşıyan dernek üyelerini tespit ettiler mi?
Yine başka kışkırtıcı soru ve sual!
Bu konuda nedense yine göçmen derneklerine umut bağlanmakta,
gerçi bunların asli görevi hafiyelik değildir, tabi ki, Bulgar isimlerle taşan
seçim listeleri hazırlamak ta değil...
Ne de olsa bir polis devletinde yaşamıyoruz sonuçta!
Sorun memlekette yaşayanlar arasında da çözüme ulaşmadı,
yalnız göçmenleri zan altında bırakmak doğru olmaz.
Türkiye hukuku, vatandaşın kimliğindeki tek ismi tanır.
Tabi ki, kimin çifte isim taşıdığını da beller!
Aynısı dernekler için de geçerlidir.
Zaten, bir insanın tek isimli olma zarureti üzerinde hepimiz
hemfikiriz...
Ama uygulamada çifte suratlı şeytandan beteriz.
Avrupa ülkesi olan Bulgaristan, zoraki dayatmalar sonucunda
bir Türkün, Bulgar etnistesine dahil olamayacağını çoktan anlamış olmalıydı,
ama nafile işte...
Türkiye'de kimliklerimizdeki gerçek Türk isimlerimizle
dolaşıyor ve gururla yaşıyoruz!
Bulgaristan'da ise kimliklerimizdeki sahte Bulgar
isimleriyle utanarak ve büzülerek caka atmaya kalkışıyoruz!
İki adım ötedeki adliyeye uğramayı ise ihmal etmekteyiz...
Hani Jivkov'u hiç sevmiyorduk?
Hani Hak ve Özgürlükler Hareketi'ni bizler kurmuştuk?
BALGÖÇ'ü neden yarattık?
Mümin Topçu
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.