Ben babamı hiç görmedim.
Babam vardı fakat o benim saçlarımı okşayamadı.
Babam vardı fakat benimle hiç oynayamadı.
Ben İstanbul’da doğmuş Hıristiyan bir Türk vatandaşıyım.
Türkiye’deki “Bulgar Ortodoks Cemaati” mensubu olmakla birlikte Bulgaristan’ı
hiç sevmediğimi yazılarımı okuyanlar bilirler. Bazen de anlaşılmakta
zorlanırım. Öne çıkarttığım hep Türk Ulusu’nun bir ferdi olmamdır. Bunu
beceremeyen, etnik kökenlerini Türk olmaktan öne koyan ve de o ülkelerin
menfaatlerine çalışan Türkiye’deki Hıristiyan unsurları eleştiririm, yazılar
yazarım…
Bu babalar gününde sizinle biraz dertleşmek istedim. Yazımın
başında yazdığım gibi var olan ama benim hiç görmediğim, beni de göremeyen
babamı size anlatmak istedim.
Babam “İliya Çipof”; 1913 yılında Yunanistan’ın (Ege
Makedonyası – Egeyska Makedonia) Florina şehri “Pıtele Köyü”nde (Agios
Pandeleimon) doğmuş. O dönemde Makedonların ve Bulgarların gözde göç yeri
İstanbul’a okumak üzere, burada yaşayan bir akrabaya gönderilmiş ve şimdi
“Boğaziçi Üniversitesi” olan “Robert Kolej”de bu zengin akraba tarafından
okutulmuş ve yine aynı memleketten İstanbul’a göç etmiş olan “Çüçülayef
Ailesi”nin güzel ve tek kızı “Blagodatka” ile tanışmış. Onların aşkı Aksaray
Yenikapı’da dillere destan olmuş ve 1944 yılında İstanbul’da evlenmişler. Babam
1946’da, Amerika’ya çalışmaya giden dedem “Pando Çipof”u ziyarete gitmiş ve bu
ziyaretin ardından, annemle Sofya’ya taşınmışlar.
31 Temmuz 1952’de Annem bana hamile kalmış fakat bir
rahatsızlık da geçirmiş ve Bulgaristan’ın çok kötü koşullarında tedavi
edilemeyeceği anlaşılınca İstanbul’a, ailesinin yanına bana hamile olarak
dönmüş.
Bu bir kâbusun başlangıcıdır.
Babamın, anneme yolladığı son mektuplar 22 Eylül 1952 ve 5
Ekim 1952’dir. Bu mektuplar Aksaray Postanesi’nden aynı anda gelir. Bu aynı
zamanda Babamın Annemle kurduğu son temas olur.
Oradaki akrabalarla yapılan temaslardan da bir sonuç
alınmaz. Çünkü komünist rejim baskısı ile insanlar susmuştur/susturulmuştur.
Babam kayıptır…
Ve Bulgaristan Hükümeti’nin, Babamı ansızın gözaltına aldığı
ve yargılamaya başladığı anlaşılır.
Suç; “Türkiye Cumhuriyeti lehine casusluk faaliyetlerinde
bulunduğu isnadı ile tevkif edilerek ölüm tehlikesi içinde ortadan gaip
olduğu….” v.s v.s.
(Bu alıntı İstanbul 18. Asliye Mahkemesi’nin 1959/489 dosya
içeriğinden alınmıştır.)
3-5 Temmuz 1991’de Bulgaristan’ın Filibe (Plovdiv) kentinde
yapılan “1. Türk Bulgar İş Forumu”nda, Türkiye Delegasyonunda bulundum. Bu
seyahat vesilesi ile Sofya’ya da gittim ve orada yaşayan akrabalarımla da
görüştüm. Çok yaşlı bir bayan akrabam bana şunları anlattı:
“Formalite bir mahkeme yapmışlar. Zaten içeri kimseyi
almadılar. O esnada senin doğum haberini almıştık. Babanı ilk ve son defa o gün
mahkeme kapısı açıldığında gördüm. İnan oğlum, ölümü bile göze aldım ve babana
şöyle bağırdım: ‘İliya, İliya… İstanbul’da bir oğlun oldu ve adını Bojidar
koydular.’ Baban bana döndü ve gülümsedi… Çok korktum oğlum ama o an
dayanamadım. Nedense bana bir şey yapmadılar.“ (Bojidar: Allah’ın hediyesi demektir.)
Ben babamı hiç görmedim.
Bir babam vardı fakat o benim saçlarımı hiç okşayamadı…
Bir babam vardı fakat o benimle hiç oynayamadı…
Ama o benim varlığımı bildi. Kendisinin koyamadığı adımı
işitince gülümsedi.
O yaşlı akraba bana öyle dedi çünkü...
Babamın bir mezarı da yok…
Varsa da ben bilmiyorum…
Babamın varsa mezarında bir dua okunamadı, okuyamadım. Zira varsa da ben yerini bilmiyorum…
Bulgaristan’ın bana bir “Baba” borcu var. “Son nefesime
kadar Bulgarlara hakkımı helal etmeyeceğim.
Bari babamı gömdükleri yere bir mezar taşı koydular mı? Bunu da bilmiyorum.
Ben soyadını taşıdığım babamı hiç görmedim…
Herkesin “Babalar Günü” kutlu olsun…
Bojidar Çipof,
İstanbul
2 коментара:
Bu hikayeyi bulgar ulusal kanala çıkıp anlatmanız lazım..benzer yaşanmışlıklar eminim daha çok vardır!
Bolen liderova selam yok mu
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.