Korman İsmailov, Bulgaristan siyasetçisidir. 13 Eylül 1972 yılında başkent Sofya’da dünyaya geldi. 1993-97 yıllarında Konya’da lisans düzeyinde iktisat eğitimi aldı. 1997’den sonra kısa süreliğine Hak ve Özgürlükler gazetesinin editörlüğünü yaptı.1998-2001 yollarında Ziraat Bankası’nın Sofya kolunda memur olarak çalıştı. 2006-2009 yıllarında Hak ve Özgürlükler Hareketinin (HÖH) gençlik kolları başkanlığını yaptı. 2009 yılı genel seçimlerinde Dobriç’ten (Hacıoğlu Pazartesi) 41. hükümetin HÖH milletvekili seçildi ve HÖH Merkez Yönetim Kurulu üyesi oldu. 2011 yılında HÖH’ten ayrılan Kasim Dal’ı desteklediği için HÖH’ün eski Genel Başkanı Ahmet Doğan İsmailov 1 hafta düşünüp tarafını belirlemesi için zaman tanır. 1 Aralık 2012 tarihinde Kasim Dal ile Hürriyet ve Şeref Halk Partisini (HŞHP) kurar.
Seçim kampanyası için Kırcaali turuna çıkan Korman İsmailov T Haber’le şu söyleşiyi yaptı:
Kırcaali İli’ne Bağlı Mestanlı İlçesi’nde, Eğridere İlçesi’nde, yani merkezlerdeki okullarda Türkçe okunmuyor. Siz parti olarak ne düşünüyorsunuz, bu konuda bir politikanız var mı?
Valla bizim partiden atılmamızın sebebi bu mesele. Biz Lütfi Mestan’ın bakan yardımcısıyken istifasını istedik. Kendisine üçlü koalisyon döneminde Eğitim Komisyonunun başkanıyken istifasını istedik. Kendisine “Bu sizin suçunuz, çünkü iki dönem Eğitim Komisyonu Başkanlığı yaptınız, eğitim politikasından siz sorumluydunuz, bütün başkan yardımcıları sizin kontolünüzdeydi.” dedim. 1993 yılının başında 116 bin öğrencimiz Türkçe eğitim alıyordu, geçen yılın verilerine göre 7 binin altına düşmüş. 20 yıldır kitap basılmadı.
Peki ya Türkçe eğitimini diretme konusunda Reformcu Bloktaki ortaklarınızdan yana bir çekinceniz var mı?
Yok, bir çekincemiz yok da bazı ön yargıları değiştirmeye çalışıyoruz.
Reformcu Blok’ta çekinmeden uluslararası anlaşmalarla doğan birtakım haklarımız var diyebiliyor musunuz.
Tabi, tabi diyebiliyoruz, ama herkesle de hemfikir olamıyoruz. Orada da birtakım geri kafalılar var. Bunları anlata anlata çözebiliriz. Bu biraz zaman alacak, ama onların düşüncesini değiştirmeye çalışacağız. Biz sağcı demokrat partiyiz. HÖH’ün başındakiler ise komünist. Türkçülük yapıyoruz diye vitrine konmuşlar, ama uygulamada sıfır bunlar. Eskiden HÖH’te içine kapalıydık. Bu konuları paylȃşacak insan bulamıyorduk. Zaten HÖH’ün oynadığı oyun da bu. Halkımızın önünde milliyetçilik yapıyoruz, sonra da diyoruz: çalıştığımız insanlarla bunları yapamıyoruz, bunlar Türk düşmanı. Bunlar sadece demagoji. Biz biraz bunları bu konuda eleştiriyoruz. Bazı insanların da bunları anlaması için at gözlüklerini atmaya çalışıyoruz. Mevzuatta sorun yok, ama kafalar eski. Yaptıkları yönetmelikle verdikleri bu hak ve yetkileri sınırlıyorlar. Halk uyanmazsa, hakkını aramazsa, milletvekillerini sıkıştırmazsa bunlar hiçbir şey yapmayacak, zaten yapmıyorlar.
Barajı aşamadınız. Bu düşük oyu neye bağlıyorsunuz?
Aslında hiç de düşük değil. Komünizmin devamı halkımızı bizim bölgelerde sıkı kontrol, baskı uyguluyor, oy satın almalar var. Bu sistemi bir yılda değiştirmek, çözmek hiç de kolay değil. Şu an demokratik koşullarda hemen hemen aynı sistemi işte HÖH yürütüyor. İşte böyle demokratik görünüşüyle. Partide demokrasi yok. Bütün belediyeler onların kontrolünde. Şirketleri de çemberini almışlar, onlarla da halkı sıkıştırıyorlar. Tam teşkilȃtlı merkezȋ yönetim kuş uçurtmuyor.
Peki ya siz HÖH’ten farklı olarak halka ne sunmayı plȃnlıyorsunuz?
Biz burada haklı olarak gerçekleri derinden anlatmayı, halkı uyandırmayı ve HÖH’ü yapması gerekleli yapmaya zormayı, sıkıştırmayı düşünüyoruz. Şimdi görüyorsunuz bak son yıllarda halka daha fazla hizmet etmeye başladılar, çünkü biz ortaya çıktık, rekabet yarattık. Biz her ne kadar iktidarda olmasak da, bu rekabetten fayda gören halkımız. Çünkü biz dışarıdan eleştiriyoruz.
Parti olarak ne sunmayı düşünüyorsunuz?
İşte iktidara gelirsek bütün bu konuştuklarımızı uygulamaya çalışacağız. İlk önce soyguna, hırsızlığa dur diyeceğiz. 23 yıl içerisinde partinin etrafında zenginleşen şirketler var. Projelerde rüşvet var. Bu paralar partilerin kara kasalarına gidiyor. Seçimler gelince bu paralarla insanları yedirip içirerek oy satın alıyorlar. Özellikle mahallelerde Roman kardeşlerimizin oylarını satın alıyorlar. Bizde bu güç yok, zaten olsa da bu yöntemleri uygulamayız; yakışmaz bize. Diyanetin üzerinde de baskı var. Seçim arefesinde diyaneti bir propaganda aracı olarak kullanıyorlar. Vakıf mallarına 20 yıldır sahip çıkılmadı. Şimdi zaman aşımına uğruyor. Yine de susuyorlar.
Hazır “zaman aşımı” demişken şunu sorayım: Siz komünist dönemde işlenen suçların zaman aşımını kaldıran yasa tasarısını Adalet Komisyonu’ndan geçtiğinden habersiz olduğunuzu söylediniz. Bu konuda biraz eleştirildiniz.
Tabiȋ ki haberimiz yok. Her şey olup bittikten sonra haberim oldu. Bize eskiden “Ataka ile iş birliği yapıyor, milliyetçilerle iş birliği yapıyor, eski komünistlerle iş birliği yapıyor” diyorlardı. Demokratik Güçler Birliği (DSB) iktidarı döneminde Bulgar-Türk ayrımı yoktu, hatta Türklerin Müslümanların isimlerinin geri alınmasına aramızda katkı sağlayan, Cebel’deki anma törenlerine katılan çok Bulgar arkadaşımız vardı. Bunların hepsi dışlandı. Tek demokrat HÖH’lüler kaldı. Halbuki daha sonra dosyalar açıklandı. HÖH, devam eden komünist rejim için bir kalkan görevi görüyor. Halbuki HÖH’lülerin de mahkemeye çıkarılması gerekiyor.
Sizi ve partinin kurucusu Kasim Dal’ı eskiden HÖH’te olduğunuz için eleştiriyorlar. Buna ne diyeceksiniz?
Evet, biz eskiden HÖH’teydik, hȃlȃ HÖH’te kalabilirdik. Ama görüyorsunuz Hristo Biserov’ları, Yordan Tsonev’leri, Ramadan Atalay’ları. Hepsinin yaptıklarını biliyoruz.
Sizi şöyle eleştiriyorlar: Bunların fikirleri madem HÖH’le uyuşmuyordu 17 yıl nasıl HÖH’te kalabildiler.
Teşkilȃta gençler gelecek, parti içinde değişim olacak diye ümit ediyorduk. Tam tersi oldu: daha da kötü olmaya başladı. Ufak bir eleştiri, farklı bir fikir olduğu zaman hemen partiden atılıyordun. Bu hep birikti, içeride bir bölünme oldu, adamlar azalıyor, eziliyor, kenara itiliyordu. Ön saflara hep yiyiciler, ajanlar konuyordu. Sen geçe gündüz koşuştur dur oy seçim diye değerlerimizi, kültürümüzü korumak için, onlar perde arkasından baraj projelerinden, komisyonlardan para yürütsünler. Bir de bakıyorsun çantalarla paralar geliyor. Sonunda bardak taştı, işler bu noktaya geldi.
Ne kadar oy alabileceğinizi tahmin ediyorsunuz?
Valla biz uzun ve zor yolu seçtik. Burada bir misyon söz konusu. Görüyorsunuz bizim bütün insanlarımız dava adamıdır. Burda kimsenin cebine para girmiyor. Tam tersine herkes cebinden para çıkarıyor. Üstüne bir de düşmanlık ve baskı görüyor. Kendisini tehlikeye atıyorlar. Neden? Çünkü yaptıklarımızın doğru olduğuna inanıyorlar. Halk bunu görüyor, ama korktuğu için hiçbir şey yapamıyor, bize yanaşamıyor. Bizi şu an onların düzenini bozan en büyük tehlike olarak görüyorlar. Biz Kırcaali’de barajı aştık, Şumnu’da barajı aştık, Tırgovişte’de (Eski Cuma) barajı aştık, Silistre’de barajı aştık, Razgrad’da (Hezargrad) aştık, Dobriç biraz baraja yakın, Burgaz baraja yakın. Bizde o potansiyel var. Biz milletvekili seçileceğiz, ama tek başımıza zayıfız. O maddȋ güç de yok bizde. Bakın oyları 610 binden 400 bine düştü. Bu çok ciddi bir düşüş.
Siz şu an bir bloka dahilsiniz. Dahil olduğunuz blokla halkın çıkarları çeliştiğinde kimden yana tavır alacaksınız?
Biz şimdiye kadar Türklerin ve Müslümanların partisindeydik, fakar her şeyin muhasebesini yaptığımızda gidişatı o kadar kötü gidiyordu ki bu gidişatla o partitinin içinde hiçbir yere varılamayacağını gördük. Bu parti epey zaman devam edecek, ama yarın öbür gün tamamen çökecek. Tepedeki çete kırılma yaşadığı zaman her şey dağılacak. Zaten zamanında onların maksadı buymuş: Türk ve Müslümanların oylarını kontrol altına alıp eski komunist partisi ile sosyalist partisini uydusu haline getirmek ya da tekrar onlarla birleşmek. Onların misyonu Avrupa Birliği’nin ilkelerine dayalı siyaseti yerine getirmekten çok bu senaryoyu yerine getirmek. Bize ilk önce “bölücü” dediler, “Bunlar kendini Bulgarlara sattı” dediler, “Türklükten çıktı, dinden çıktı” dediler. Bu yürümedi. Sonra ne olduk? Kökten dinci, Yeni Osmanlıcı, Erdoğancı vs. İlk önce kendimizi GERB’e satmıştık, GERB, Ataka ile birdi. Ama şimdi onlar Ataka ile bir oldu, ama buna kulan asmıyorlar, çünkü Ataka bunların işine geliyor. Ülkenin geleceği açısından HÖH ile eski kömünistlerin ittifakı en tehlikeli ittifak. Son seçimlerde oy hakkına sahip olan vatandaşların yaklaşık yüzde 50’si oy kullandı. Bugünkü hükümet yüzde 27 oyla kuruldu. Ne kurumlara güven var ne de bu partilere güven var. Bu iki parti ne kadar hükümette kalırsa o kadar izole edilecekler. O yüzden de yeni projeler üretiyorlar. İşte neymiş, Barekov’un partisi, işte Ataka da onlara dışarıdan destek veriyor. Bir taraftan seçimler gelince kavga, dövüş; yani tiyatro. Kargaşa ortamı yaratıyorlar, ama perde arkasında stratejik bir ortaklık var. Bu sistemde böyle bir kilitlenme var, o yüzden halka hizmet yansımıyor. Her yerde hırsızlık devam ediyor. GERB de iktidara geldi, kendi şirketlerini büyük projelere koydular, aynı sistemi devam ettirdiler. Şimdi bunlar geldi, bunların tek amacı iktidarda kalmak. Bakın tütün fiyatlarına. Yani bizim GERB’e çok büyük eleştirimiz var. En derin krizde bunlar bütçe politikasını o kadar sıktılar ki ekonomiye, küçük ve orta ölçekli şirketlere nefes aldırmadılar. Ama en azından tütün fiyatları o zaman daha yüksekti. Böyle protestolar, sıkıntılar o zaman yoktu. Yunanistan’da tütün fiyatları 15-20 levaya geliyor, burada 3-4 leva. Yunanistan nasıl bir politika uyguluyorsa sen de öyle politika uygula. Yapamıyorsan “yapamıyorum” de, çek git. Demokrasiye döneminde sistem yanlış bir altyapıya oturtulmuş. O da devam ediyor. Bu sistem meyve vermeyen bir sistem.
Bulgaristan Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya girmeden önce HÖH azınlıkların haklarının verilmediğini diretseydi Türkler burada eğitim konusunda olsun vakıf malları konusunda olsun haklarını alabilirler miydi?
HÖH’lüler, yani tepedeki adamlar bir kılığa girmiş. Giydikleri elbiseler onların gerçek yüzünü yansıtmıyor. Onların uslȗbu gerçek uslȗp değil. Böyle olmasaydı halkın beklentileri karşılanacaktı. HÖH, bu son 20 yıl içerisinde en çok iktidar ortağı olmuş bir parti. Şunu da konuşabiliriz, bizim bölgelere çok daha fazla yatırım gelebilir. Üretime ağırlık verilebilirdi, buraya Şişecam gibi 10 tane fabrika yapılabilirdi. Ama amaç o değil. Tamam suymuş, yolmuş yapıldı, ama komisyondan para almak için. O belediyelere fabrikalardan vergi gelmeyince sen yolun, durağın bakımını yapamıyorsun. Halk Türkiye’ye, Batı’ya göç ediyor, burada da fakir, bağımlı bir halk var. Burada en büyük işveren belediye. Buradaki birkaç şirket de belediyeye, yani HÖH’e yakın. Hiç kimse kıpırdayamıyor. Öyle bir sistem kuruldu. Komünist dönemden farklı değil. Bu açıdan yana biz çok özgürüz. Bu konulara değinebiliriz. Bir yerde hatamız olursa biz eleştiriye açıkız. Her eleştiriye cevap de verebiliriz. Ben HÖH’lülerden 20 yıl içerisinde şurada burada hata yaptım dediğini duymadım.
Bulgar Sosyalist Partisi Genel Başkanı Sergey Stanişev’in Kırcaali’yi Kırım’la kıyaslaması konusundaki yorumunuz nedir?
Bu 10 Kasım 1989 demokrasi öncesi komünist yöneticilerin kompleksi. Çünkü komünist dönemde Bulgaristan Türklerine ve Müslümanlarına her zaman ümitsiz vaka gözüyle bakılırdı. Karma bölgelere beşinci kol ordu gözüyle bakılırdı. İşte nasıl bölücü oylar çıkar hesabı yapılırdı. Türkiye’nin bu topraklar üzerinde nasıl iştahı olduğu konuşulurdu. Bunlar saçmalık. Bulgaristan Türkleri kimin yönettiğine bakmadan kurumlara saygı duyar. Böyle korkular üretmek şuursuzca bir şey. Fakat bu durum, bu zihniyetin değişmediğini gösteriyor. Ayrılıkçı fikirli biri varsa ilk önce karşısında bizi bulacaktır.
Sizce Bulgaristan neden Ulusal Azınlıkları Koruma Çerçevesi Anlaşmasına uymuyor?
Bulgaristan’daki Türkler ulusal azınlık statüsünde değil. HÖH ve o zamanki komünistler Türkleri azınlık statüsüne koymayı tehlike olarak görmüş. Yani biz yasaya göre biz Bulgar halkının bir parçasıyız. Biz Türk ulusunun bir parçası değiliz. Fakat burada bir ikilem var: Bulgar topluluğu etnik bir topluluk mu, yoksa vatandaşlar topluluğu mu? Bazılarının dediğine bakılırsa Bulgar topluluğu etnik bir topluluk. Ama bize her ne kadar Türk dense de Türk değiliz. Amerika’da olduğu gibi vatandaşlar topluluğu ise modern tanıma göre etnik Türk, etnik Bulgar, Roman, Etnik Rus: hepsi Bulgar vatandaşı olabilir. Bu tanıma göre biz bir ulus çatısı altındayız. Burada herkes aynı haklara sahip olmalı ve herkes kendine has kültürünü yaşatma ve geliştirme hakkı olmalı. Devlet de herkese eşit mesafede olması lȃzım. Ama bu durum, bunların işine yaramıyor. Yani biz bunun mücadelesini veriyoruz. Kȃğıt üzerinde her şey var, ama gerçekte çatışma, düşmanlık ortamı yaratılıyor. Sen de burada rahat rahat kendi kültürünü yaşatamıyorsun. Türkçeyi Almanca ve İngilizce ile yarışır hale getirmişler. Öğrenciler için bunu yük hale getirmişler. Anne babalarda da suç var. Nasıl olsa bizim çocuk evde Türkçe televizyon izliyor, Türkçe konuşuyor. Ama yazmasını bilmiyor. Ana dilini doğru düzgün öğrenemeyince üzerine ne Bulgarcayı ne de İngilizceyi. Ya da yavaş yavaş Türkçeyi unutuyor ve asimile oluyor. Anne baba da, çocuk da farkına varamıyor. Tamam, kendi karıysa, kendinisi böyle mutlu hissediyorsa. Bulgarcayı bilmesi şart, ama sen Türkçe kelimeleri bilmiyorsan Bulgarca karşılığını tam öğrenemiyorsun.
Türkleri azınlık statüsüne koymak için ne gibi çalışmalar yapmayı düşünüyorsunuz?
Bakın biz kendi sorunlarımızı çözebilirsek ve (Türkçeye sahip çıkmak gerektiği) anlaşıyışını topluma kabul ettirirsek buna da gerek kalmaz. Çünkü Makedonya’da olay farklı, Kosova’da olay farklı. Oralarda farklı bir altyapı oluşmuş. Buradaki komünist baskı ve uygulamalar o kadar katıydı ki, hȃlȃ da o zihniyet devam ediyor, daha doğrusu başımızdakiler devam ettiriyor. Bu yüzden de yakın zamanda çözmek çok zor olacak.
Bunların parti olarak bir çalışması, plȃnı projesi yok diye eleştiriyorlar. Örneğin çıkıp da şöyle böyle bir çalışmamız var diye neden anlatmıyorsunuz?
Zaten televizyonlara da fazla çıkamıyoruz. Bizi engelliyorlar. Biz çok ılımlı ve uzun vadeli bir siyaset yürütüyoruz. Çünkü kavgayla bir adım bile ilerleyemiyoruz. Bir nevi HÖH zamanında Remzi Osman’lar vardı, Ahmet Hüseyin’ler vardı, mecliste hep skandal çıkarırlardı, meclis bağırış çağırışlarla geçerdi. Onlar bir tampon bölge oluşturmuşlar, tek yaptıkları nehrin öbür tarafından bağırıp çağırıp taş atmak.
Remzi Osman gerçekten de bağırıyor muydu?
Remzi çok bağırıyordu, ama hiçbir icraatı, faydası yoktur. Değitirebileceğin 1 milim adım atmadı. Sadece meclis koridorlarında bağırıyordu.
Peki ya Enver Hatipoğlu ne oldu?
Valla o, siyasetten çekildi.
Kendi kültürümüzü, kimliğimizi, dilimizi, dinimizi korumamız için etnik grup olarak Türk kalmamız gerek. Örenğin Türkçe kitabımız olması gibi durumlar da önemli.
Deyim yerindeyse HÖH’ün içinde şu ana dek kirpi gibi içine kapalı kalıyorduk. Kimse sana yanaşamıyor, dokunamıyor. HÖH’ün içinde rahat hareket edemiyorduk.
Yani HÖH’ün içinde mi izole edildiğinizi söylüyorsunuz?
Evet.
Sizin milliyetçilik anlayışınız nedir?
Biz milliyetçilik demiyoruz, biz yurtseverlik diyoruz. Örneğin Bulgar topluluğu vatandaşlık topluluğudur. Biz vatandaşlık olarak algılıyoruz. Vatandaşlık bazından etnik, dinȋ, kültürel olarak herkes aynı hakka sahip. Bu da ulusal çıkarlar doğrultusundadır. Farklılık bir tehlike değil, zenginliktir. Devlet herkese sahip çıkıyorsa o entegrasyon da ilerler. Kurumlar da herkese yakın olur. Kimse kimsenin dinine, etnisitesine bakmaz yani.
Ataka ile VMRO hakkında ne düşünüyorsunuz?
Onlar büyük Rusya çıkarlarına çalışıp Bulgar milliyetçiliği yapıyor. Yani bunlar Türk ve Müslüman düşmanlığı yapıyor.
Siz şimdi bunların arkasında Rusya’nın olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Tabiȋ ki.
Peki ya bununla ilgili bir kanıt var mı?
İşte bakın Kırım’la ilgili tutumları ortada. Onların finansmanı oradan geliyor. Onlar Slav milliyetçiliği yapıyor. Yapsınlar, ama bunu başkalarına karşı kullanmasınlar. Onlar prokatörlük, düşmanlık yapıyor. Bu değerleri benimsemiş, tamam yap, ama şaşkalarına zarar verme. Bunlar agresif. Rusya açık açık söyleyemediklerini bu terbiyesizlere söyletiyor. Bu arada zirvedeki Ahmet Doğan’ın arkasında da Rusya var.
Taraf değiştirmiş olamaz mı? Örneğin artık CIA, MOSSAD ya da MİT’e çalışma ihtimali olamaz mı? Rusya’nın ekseninden çıkmış olamaz mı?
Yok yok. Rusya oldu mu başka yere çalışmaya ihtiyaç yok. Her şey olabilir bilemiyorum. Ama adamlar göründüğü gibi değil. Ahmet Doğan böyle rahat çıkamıyor sokağa. Neden çıkamıyor? Çünkü o bu meselelerden korkuyor. Biz ise bu meseleleri rahat rahat konuşuyoruz. Böyle konuşmalarına da aldanmayın. Ben geçmişte Lütfü Mestan’ın konuştuklarını okuyorum da hepsi palavra, hepsi faso fiso. Türklerde kültür alanında çalışan, gazetecilikle uğraşan, bilimle uğraşan bir tek adam yok. Kimse çıkamıyor. Çünkü her şey tekelleştirilmiş. Sadece onlar konuşabilir her konuda. Arada bir Başmüftü çıkıyor, o da bayramdan bayrama. Televizyon programlarına bakın ne kadar Ermeni ne kadar Yahudi çıkıyor. Onlar kendisini bu topluma kabul ettirmiş. Çünkü onların başında HÖH yok. HÖH sana izin vermiyor. Kültürel bazda bile bir tek çalışma yok. Arada bir kendi çocuklarını hakim, savcı olarak yerleştiriyorlar devlet kurumlarına. HÖH iktidarda olduğu zaman her yere kendi adamlarını yerleştiriyorlar, o yüzden vatandaşların o kurumlara güveni kalmıyor. Bilmem kim Lütfü Mestan’ın adamı, bilmem kim Ahmet Doğan’ın adamı, bilmem kim kimin adamı. Bu kişiler içeride kurumun çıkarlarını savunmuyor, kendilerini yerleştiren kişilerden talimat bekliyor. Çünkü diğerleri gibi sınavla girmemişler. HÖH iktidardan düşünce de ilk onlar işten atılıyor. Neden? Çünkü bunlar HÖH’ün kuklaları. Çoğu yerde de bu kişilerin hiçbir şey yaptığı yok. Size bir olay anlatayım: Lütfü Mestan eşini çocuk esirgeme kurumulunun başkanı yapmıştı. Ben eşini arayıp kendisine bir görev verdim. 10 dakika sonra beni Lütfü Mestan arıyor. “Sen ne istemişsin benim hanımdan” diyor. “Bir şey istiyorsan önce beni arayacaksın” diyor. Bir kez daha aramıştım. Tekrar 5 dakika sonra Lütfü Mestan beni arıyor. Ben de bir daha ne aradım ne de sordum. Bu kadını kendi halinde bıraktım. Bunlar üçlü koalisyon döneminde oldu. Birisini işe alırken “Seni işe kimin ayarladığını unutma, kime hizmet edeceğini bil, gerekeni yapmazsan biz seni alacağız” diyorlar.
Türkiye’deki göçmen dernekleri hakkinda ne düşünüyorsunuz?
Onlar HÖH’e çalışıyor. HÖH onlara para gönderiyor, onlar da çalışmasını yapıyor. Diline dolamışlar soykırım meselesini, hiçbir projeleri yok. Projeler belediye düzeyinde oluyor. O kuruluşlar buraya geliyorlar. Mitinglere diziliyorlar. Onlara gelen parayla seçim mitingi düzenliyorlar. “Biz HÖH’ü destekliyoruz, bölünmeyelim” gibi mesajlar veriyorlar. 2011’deki yerel seçimlerde en çok HÖH listelerinde vardı eski DS ajanı aday.
Skat televizyonu ile ilgili görüşünüz nedir?
Skat, Ataka’dan daha tehlikeli. Bunların arkasında da Ruslar var. Bunlarda Yahudi düşmanlığı, Türk-İslȃm düşmanlığı var. O edepsiz, terbiyesiz Volen yıprandı. Ama bunlar çok daha sistemli çalışırlar.
Son günlerde 13 imam davası konuşulmaya başladı. Bu konuyla ilgili fikriniz nedir?
DANS’ın yönetimiyle görüştük bu kökten dincilik davası meselesini. Adamlarda bilgi yetersizliği yok. Uzman yetersizliği var. Ben de dedim onlara: Bakın siz Müftülükle çok iyi bir ilişki içinde olmalısınız. Kurumlar arasında bir güvensizlik varsa zaten bu konuda en uzman müftülüktür. İlk başvuracağınız yer müftülüktür. Ondan sonra belediyeler var. Buraya alışılmamış bir ideolojik din anlayışı gelirse – bizim açımızdan geleneksel olmaya – ki var böyle bir tehlike. Bunun iyi analize edilmesi lȃzım. İlk önce bizi karşısında bulacaklar.
Hüseyin Hafızov’un meclisteki çıkışıyla ilgili ne diyeceksiniz? Tanıyor musunuz kendisini?
Evet, tanıyorum.
Son zamanlarda sustu, yoksa susturuldu mu?
Hafızov birkaç yıl önce bizim yanımızdaydı. Onu aday koyabilirdik. Ondan sonra “Benim ilgim yok” dedi. Ertesi gün hooop yanına çektiler, onu da vitrin olarak kullanıyorlar. İşte bakın biz dine de önem veriyoruz diye mesaj vermek için. Adamda tecrübe yok. Hem yaklaşım da çok önemli. Sen bu şekilde hiçbir şey değiştiremezsin, tak tersine berbat edersin. O çocuk çok tecrübesiz, çok heyecanlı. Bu işler böyle heyecanla olmaz. Sen Ahmet Doğan ile Nuri Adalı’yı aynı kefeye koyamazsın. Şimdi ne oldu? Çektiler Hafızov’un ipini. Adam şimdi Yordan Tsonev’den başka kimseyle konuşamıyor. Adam uğraşsın, kalsın biraz HÖH’te, eğer aklı başındaysa kendisi çıkar yani. Nereye geleceğine kendisi karar versin. İstiyorsa dursun orada.
Belki kişilik yapısı uymadığı için orada durmaz.
Belli olmaz.
Korman bey babanızın DS ajanı olduğu söyleniyor. Doğru mu bu?
Ben babamı kaybettiğimde 7 yaşındaydım. Tam tanımaya başlamıştım.
Babanız ne iş yapıyordu?
Babam gazetecilik yapıyordu. Azerbaycan’da okumuş. Ben anneme sordum, bir yoklama yapacağım dedim. Annem de bana “Bak bir şey çıkabilir, babandan soğabilirsin” dedi. Bana bir şey diyemedikleri için beni bir yerden vurmaya çalışıyorlar. Bu yapılanlar edepsizlik. Ama ben bir gün araştıracağım.
Soyadınızda “-ov” eki olması da eleştiriliyor. Neden çekmediniz?
Biz o soy isimle dünyaya gelmişiz. Türk isimlerini geri verirken ilk önce –ov’lu isimleri geri verdiler. Daha geç alanlar –ov’suz aldı.
Ama şimdi siz mahkeme kararıyla –ov’u attırabilirsiniz.
Bana sorduklarında nerelisin diye, ben de Bulgaristanlıyım diyorum. Korman İsmail dediğinde seni Türkiyeli zanedecekler. Zaten isim kişilik yaratmaz. Kişi ismi hak eder. Size bir örnek vereyim. Ramadan Atalay’ın adı kendi adı değildir. Ahmet Doğan’ın adı da kendi adı değil. Ahmet Doğan’ın asıl adı Ahmed İsmailov Ahmedov’dur. Bu adla ajanlık yaptığı için değiştirdi Ahmet Doğan. Ramadan Atalay’ın soyadı “Atalay” değil.
Konya’da HÖH’ün parasıyla okuduğunuz söyleniyor. HÖH’ün size verdiği söylentisi dolaşıyor ortada.
HÖH bize hiçbir şey vermiyordu. Bizi HÖH değil, devlet okuttu. O zaman o yetki HÖH’e verilmişti. Ama daha sonra o yetki HÖH’ün elinden alındı. Neden? Çünkü HÖH Bulgaristan’dan 50-70 kişi gönderiyordu. Bir Kosova, Makedonya 200-300 kişi gönderiyor. Bir Batı Trakya 400 kişi gönderiyor. Ben de döndüğümde bu durumu tüm öğretmenlere okullara duyuralım dedim. Böyle maddȋ durumları daha zayıf, çalışkan, yetenekli çocukları gönderelim dedim. Bu konuda hiç ses çıkaran olmadı. Otobüs şirketi sadece Türkiye’ye grup halinde giderken bedava götürüyordu. Ben daha o zaman demiştim: Bir temsilci atansın, arada bir bir araya toplansın, dolaşsın. Sıkıntılarını belediye, hükümet düzeyinde çözmeye çalışsın. Bazıları kötü yola düşüyor, onlara sahip çıkılsın.
Devlet size ne kadar burs salıyordu?
Valla çok yetersizdi. Şimdi burslar çok arttı.
Konya’ya nasıl uyum sağladınız, günleriniz nasıl geçiyordu?
Konya’da namazı öğrendim. İyi ki oraya gittim. Çünkü bakın ben Sofya’da dünyaya geldim. Bulgarların arasında büyüdüm. Benim hiç Türk arkadaşım yoktu okulda. Neredeyse Türkçeyi de unutuyordum. Her ne kadar 3-4 yaşlarında konuşuyor olsam da. Babam edebiyatçıydı. Her taraf bizde kitaptı yani. Babamın yazdığı Türkçe çocuk ders kitapları vardır. Ama ben Türkiye’ye gitmeseydim eriyip gidecektim yani. Çünkü ortam yok, çevre yok. Konya’da Erzurumlu, Adanalı arkadaşlarım vardı. İşte Türkçeyi onlardan öğrendim. Orada çok dinȋ kitap okudum. Çünkü Sofya’dan geldiğim için bana ilginç geliyordu. Orada ülkücüsü, Süleymancısı, PKK’cısı; her türlüsü vardı. Onlar bana ilginç geliyordu. Nurcuların evine gittim. Benim çok yakın nurcu arkadaşım var meselȃ. Refahçılar vardı o zaman. Onlarla siyaset konuşup tartışıyorduk. Bizi evlerine, yurtlarına davet ettiler, burs teklif ettiler. Biz mesafeli durduk ama her şeyi öğrendik yani. Kürtlerle de çok ortak noktalarımız vardı.
HÖH’ün, öğrencileri Türkiye’ye istihbarat amacıyla gönderdiği söyleniyor. Bir zamanlar siz de o öğrencilerin arasındaydı. Bu konuda bir fikriniz var mı?
Bu konuda bir bilgim yok. Aslında bana hem Türk istihbaratından hem Bulgar istihbaratından gelip de teklif ettiler, ama ben istihbaratla ilgilenmem. İstihbarat da bir hizmet şeklidir. Onların görevi bilgi toplamaktır. Bir ülkenin tehlikede olup olmadığını tespit etmektir. Ama ben siyasetle hizmet şeklini seçtim. Biz Türkiye ile müttefik ülkeyiz. Kırım olaylarına bakın. Biz NATO ve AB ülkesi olmasaydık, bizi de ele geçirirlerdi. Her şeyi onlar kontrol ediyor. Bulgaristan’ın dış ticaretinin yüzde 13’ü Rusya’yladır. Bağlılık var. HÖH’e yakın olan öğrencilerle ilgili şunu söyleyebilirim: her yerde iş yerlerine yerleştirdiler, yakın olmayanlar açıkta kaldı.
Bulgaristan’ın siyasȋ ve ekonomik durumunu değerlendirebilir misiniz?
Partilerin etrafında oligarşik yapılar var. Bu yapılar güçlendikçe partilere parayı basıyorlar. Delyan Peevski’ler var, Tsvetan Vasilev’ler var, bunlar yargı sistemini ele geçiriyor. Ufak şirketler değil, çok güçlü yapılar var. Bankaları elinde tutuyorlar. Bulgaristan’da böyle 15 kişi var. Bulgaristan millȋ gelirinin yüzde 40’ını kontrol ediyorlar. Avrupa Birliği’nden gelen fonlar da onlara gidiyor yani. Bunlar bazı sektörleri öyle bir ele geçirmişler ki orada kimseye hayat hakkı vermiyorlar. Bunun faturası da halka kesiliyor. Onların gelirleri halkın vergisinden geliyor. İlȃç sektörü de onların elinde. Belediyeler de ihaleleri onlara veriyor. Bulgaristan’ın ilaçları o kadar pahalı ki, Türkiye ile Yunanistan’daki ilȃç fiyatlarının 2 katı. Doğal gaz bile Türkiye’dekinden, Almanya’dakinden daha pahalı. Seni her yerden soyuyorlar. İşte rafineri var, tekel konumunda. Ben ülkenin geleceğini çok kötü görüyorum. Sadece Türkler açısından değil. Durum Bulgarlar açısından da aynı. Bu oligarşinin hedefi genel seçmen kitlesine siyasetten nefret ettirmek. Nasıl olsa medya gücü de onların elinde. Medyalar hiçbir konunun tartışılmasına izin vermiyor.
Barajı aşarsanız veya iktidara gelirseniz hangi partilerle koalisyon kurarsınız? Örneğin Atak ile kurar mısınız?
Yok, Ataka ile kurmayız. Olmaz olmaz denecek yapılması gereken reformlar var. Bir buçuk yıl içerisinde çok ağır reformlar yapılacak: yargı sisteminde, kamu hizmetlerinde, ekonomide, eğitimde, sağlıkta. Ondan sonra erkek seçime gidilecek. Bu dönem içerisinde yeni bir anayasa tasarısı hazırlanacak. Millet meclisinde bu Anayasanın kabul edilmesi için oylama yapılacak. Böyle programlarımız var, ama şu an zayıfız, küçüküz; ama tek başımıza kalmış olsaydık çok daha zor durumda olurduk. Her parti kendi bölgesinden milletvekili çıkarabilir. Tek başımıza bunu da yapamayız.
Şimdi Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ilgili birkaç sorum olacak. Bildiğim kadarıyla Reformcu Blok’un seçim listesinde Meglena Kuneva birinci sırada, geri kalanların sıralaması nasıl?
Biz listemizi duyurduk. Ben listede dördüncü sıradayım. Birinci sırada Meglena Kuneva, ikinci sırada Svetoslav Malinov, üçüncü sırada SDS’nin Genel Başkanı Bojidar Lukarski, ben dördüncü sıradayım, beşinci BZNS’nin Genel Başkanı Nikolay Nençev.
Genel seçimlerde siz Türklerin yoğun olarak yaşadığı illerde listenin başında geleceksiniz. Avrupa Parlamentosu seçimleri genel seçimleri etkiler mi?
Son günlerde oy kullananların sayısındaki düşüklüğe bakıldığında tahmin yürütmek zor. Fakat Avrupa Parlamentosu seçimlerinde genelde oy kullanma oranı daha düşük olur. Umarım seçimlerle referandum aynı tarihte olur. Bu, oy kullanma oranını artırır. Amacımız Bulgaristanlı seçmenleri oy kullanmaya teşvik etmek. Biz sağcılar için rekabet hoş bir şeydir. HÖH ile BSP her zaman çoğunlukçuluktan korkmuştur. Şu anki Seçim Kanununda öyle yaptılar ki hani genel seçimlerde değil, sadece Avrupa Parlamentosu seçimlerinde işlemesini sağladılar. Oysa vatandaşlar çoğunlukçu seçim sisteminin gelmesi için sokaklara döküldü. Son seçimlerde yurt dışındakiler de pek oy kullanmadı, çünkü halk statükocu partilerden bıktı. Partiler, parti tekeli gibi hareket ediyor.
HÖH’ten bel altı darbeler bekliyor musunuz?
Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde HÖH için en büyük tehdit biziz. Aktivist ve adaylalarımıza indirilecek darbeler mecazȋ ve gerçek anlamda darbedir. Ataka da tehdit değil, GERB de tehdit değil. Karma bölgelerde Reformcu Blok’a verilen her oy denge unsuru olarak HÖH’ün konumunu zafıflatıyor.
(Söyleşi: Aydın Osman)
thaber.bg
четвъртък, 27 март 2014 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
3 коментара:
Türkleri azınlık statüsüne koymayı tehlike olarak görmüş. Yani biz yasaya göre biz Bulgar halkının bir parçasıyız. Biz Türk ulusunun bir parçası değiliz. Fakat burada bir ikilem var: Bulgar topluluğu etnik bir topluluk mu, yoksa vatandaşlar topluluğu mu? Bazılarının dediğine bakılırsa Bulgar topluluğu etnik bir topluluk. Ama bize her ne kadar Türk dense de Türk değiliz------- BU NE LAN? BUNA HEMEN CEVAP ISTIYORUM? DPSenize de sokim sizede
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.