Her sabah köy kahvesine uğrarım, kahvemi yudumlarken günün haberlerini de öğrenmiş olurum. Kahveci amca dostum olur ve birkaç ay öncesi bana, abla bundan yetmiş veya seksen yıl öncesi köyümüzden göç etmiş meşhur bir ressam bizi ziyaret edecekmiş demişti. O an bayağı şaşırmıştım bu duyduğuma. Düşündüm durdum, çok enteresandı bu duyum. Kimlerden di acaba bu meşhur şahsiyet, hangi evde doğmuştu, akrabam bile olabilirdi. Günümüzün köy sakinleri büyük ressamın ne adını, ne de varlığını duymuştuk. Konuştuk durduk bu söylentiyi, ta ki geçen cumartesi gününe kadar, çünkü o gün köy halkımız bu sabırsızlıkla beklenen misafiri ağırlayacaktı. Böylece bizim Çataklar, yani Kobilyane dünyaya meşhur olacaktı, aslında olmuşuz da bizim haberimiz yokmuş...
O gün bütün Çataklar ahalisi kahvenin önüne toplandık. Hepimiz bir köydeşimizin yetmiş beş yıl sonra aramıza dönmesinin heyecanına kapılmıştık. Öyle aramızda protokol filan yoktu, oluşan manzarayı şimdi izah etmekte zorlanmaktayım. Profesör Mustafa Aslıer hep rüyalarında gördüğü köyceğizine kavuşacaktı artık. Kahvemizi temizledik ve kapılarını geniş geniş açtık. İçerisi tıklım tıklım doluydu. Köyümüzü meşhur eden şahsı herkes görmek arzusunda yanıp tutuşuyordu. Selam kelemden, sarmaş dolaştan sonra, gözleri ışıl ışıl parlayan konuğumuzu dinlemeye koyulduk.
- Şuracıkta bir han vardı, orası ise bizim mektepti ve daskala bize ( Daskala - öğretmene denilirdi o zamanlar diye ona eşlik eden Türkiyeli genç arkadaşlarına izah etmesi bile bir incelikti ) her talebe birer ağaç dikecek derdi ve hepimizin ayrı ayrı alma (elma, yine izah ediyor), armut, erik ve şeftali ağacımız vardı. Çarlık Bulgaristan'da o zamanlar bizim köyümüzde bir Ömer ağa vardı, bu hanı o tutardı. Ben karşıdaki Karadiken tepesinin meşe ağaçlarını hep anılarımda yaşattım. Şimdi ise yamaç sırtlarını hep çamlar süslemekte. Gözlerim önüne serilen bu çam ormanlarının içinde onlarca patikaları dolaşırken, inanın bir labirinteymişsin duygusuna kapılıyor insan. En büyük hayalim memleketime gelebilmekti, çok ülkelerde eserlerim sergilendi ve lakin artık kendi doğduğum toprakta sergi düzenlediğim için sonsuz bahtiyarım ve yarım asırdan fazla köyünden uzak kalan bir insan olarak, beni herkesin anlayabileceğini ummuyorum. En büyük hayalimi gerçekleştirdim, köyümden ve onun insanından aldığım kıvılcım, beni çok gerilere götürdü. Ben artık 88 yaşında değilde 20 yaşında bir delikanlıyım. Artık köyümüzün her Hıdrılez şenliğine katılacağım...
Bizler Profesörümüzü dinlerken, kendimizden geçmiştik. Biz onun varlığını bilmezken, kendisi köyümüzden esinlendiği simgesel ögeleri dünya çapında açtığı resim sergilerinde göstermişti. Her zaman yöremiz konularını eserlerine taşımış ve bununla gurur duymuş. Kırcaali 'deki sergi açılışında ise şunları belirtti; "Onlarca sergi açtım, fakat buradakini asla unutamam. Kara sevdalısı olduğum öz memleketime geldim, hem de 42 çiçek demetiyle..."
Habibe Ahmedova, Çataklar
неделя, 26 януари 2014 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.