сряда, 13 ноември 2013 г.

SİLAH ARKADAŞLIĞI ( 17.NCİ VE SON KAYIT ) 240.ncı yıldönümü anısına

Silah arkadaşlığı kavramının ne olduğunu askerlik yapanlar bilirler. Astlıktan, üstlükten, subaylıktan, amirlikten, komutanlıktan, neferlikten, generallikten, Genelkurmay başkanlığından öte ve derin bir kavramdır. Orgeneral veya Genelkurmay başkanı,  er rütbesindeki bir askerin  silah arkadaşı olabilir. Rütbe ile,  makam ile orantılı bir bağ değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kuvayı Milliye teşkilatının  tüm zabitleri, neferleri  tarafından sevilmesinin sebebi budur. Komutan gibi davrandı, liderliğinin hakkını verdi  elbette, ama silah arkadaşı bir komutan gibi aralarından, içlerinden birisiydi!
Askerlik sadece bir meslek değildir. Sadece para, unvan, rütbe, makam için bu mesleği yapanlar, bu mesleği niçin yaptıklarına dair  gerekçeleri, maksatları elde edebilseler de,  gerçek anlamda asker olamazlar! Gerçek anlamdaki bir asker emekli de olsa, terhis de edilse, ordudan da atılsa o daima bir askerdir. Askerlik yaşam biçimidir! Ruhsal bir histir! Farklı yaratıldığı için askerlik yapamayan bir çok insan tanıdım  ama bunlardan bazıları bana göre doğuştan askerdi! Çok büyük makamlarda, rütbelerde, üniformalı  insanlar, generaller, amiraller, albaylar da  olabilir dünyanın bir çok ordusunda,  ama bu şahıslar dış görünüş olarak askerdirler, ruhsal yapı olarak asker değildirler. Gerçek bir asker sanıldığının aksine, emri veren komutana hiç belli etmese de aldığı her emri yüreğinde sessizce sorgular ve onu vicdanında muhakeme eder ve ondan sonra o emrin icrasına geçer. Bu yüzden asker gibi asker komutanlar sadece vatanının, milletinin menfaatine yönelik emirler verirler ve bu emri verdiği neferleri, zabitleri, aldıkları bu emri vicdanlarında muhakeme ettiklerinde huzurdurlar. Mustafa Kemal Atatürk ‘’ Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum!’’ emrini verdiğinde bile, emri alan alayın askerleri bu emri vicdanlarında muhakeme ettiklerinde  ölüme koşabilmişlerdir. Kayıtsız şartsız itaat sadece kayıtlarda yer alan bir olaydır! Görünürde veya sesli olarak elbette emirlere karşı gelinmez ama tüm emirler, talimatlar, direktifler, hatta ana, babanın istekleri, ağabey ve ablanın ricaları, evlatların dilekleri  bile vicdanlarda muhakeme, ruhlarda analiz edilir. Bu yüzden gönüllü ve gönülsüz yerine getirilen emirler, istekler, dilekler tüm iş kollarında görülebilen, duyulabilen faaliyetlerdir.
Gazetecilik ve yazarlık ile askerlik arasında ortak yönler vardır. Asker nasıl kendi taburuna, alayına kurşun sıkamazsa, mermilerini düşmana atmak için eğitildiyse, gazeteci ve yazar da, doğrular ve hissettikleri  dışında bir şey yazamaz. Yazarsa gazeteci de değildir, yazar da değildir. Başka bir şeydir. Mesela reklam  veya halkla ilişkiler yada bir iş kolunun satış uzmanıdır ama asla gazeteci ve yazar değildir. Bütün meslek kolları için bu şablonu kullanabilirsiniz. Esnaflık, işçilik, hekimlik, mühendislik, din ve dua işleri, öğrencilik, öğretmenlik, bilim işleri, pilotluk, kaptanlık, şoförlük, aklınıza hangi meslek gelirse gelsin, hatta emeklilik de bu işin içindedir. Hissetmeden, vicdanınıza kabul ettirmeden, içinize sindirmeden, ruhunuzda ateşinin sıcaklığı ile ısınmadan, yanmadan, yaptığınız, yaşadığınız her ne ise ondan ne size hayır gelir, ne de başkalarına! Hissetmeden, vicdanında onayını almadan, ruhunda ateşi ile yanmadan, içine sinmeden herhangi bir iş yapanlara, hatta gülümseyenlere, hatta kızanlara ne yazık! Bu dediklerim sadece  artistlik, aktörlük, tiyatro sanatçılığı için geçerli değildir. Yönetmenin verdiği rolü, sanatçının, artistin, aktörün  içine sindirmesi, sindirmemesi söz konusu değildir. Sapık, psikopat rolünde bir kötü adam rolünü de oynayabilir. Çünkü filmin veya sinemanın genel bütününde anlatılmak istenen konu, verilmek istenen mesaj için bu rol de gereklidir. Bu yüzden bir gazeteci, yazar, esnaf, asker, polis, işçi, öğrenci, bürokrat, hekim, hukukçu ve tüm meslek kolları;  işlerini, görevlerini,  artistlik, aktörlük, tiyatro sanatçılığı yapar gibi yapamazlar, böyle lüksleri yoktur! Makam aracından inip kendisini protesto eden insanlara, padişah bile  ‘’ Gavat!’’ diyemez! Sonra da ‘’gavat demedim, kavas dedim’’ diye kıvıramaz! Taksi şoförü yaya kaldırımda araba süremez! Öğrenci öğretmeni sınav yapamaz! Esnaf çürük, bozuk mal satamaz! Diş hekimi sağlam dişi çekemez! Erkek hekim kadın hastasına muayene esnasında cinsel ilişki  teklif edemez! İşçi çiviyi ustabaşının eline, kafasına çakamaz! Savcı doğru, düzgün delil, kanıt yoksa suçlayamaz! Doğru, düzgün delil yoksa hakim mahkum edemez! Futbol maçında kaleci kalesini bırakıp tribünlerde oturamaz!
Silah arkadaşlığı bütün meslek kollarındaki arkadaşlıklardan daha kutsal, ilahi, manevi bir arkadaşlıktır. Eşin, çocukların, annen, baban, kardeşlerin seni bir çok yönlerin ile tanımazlar ama silah arkadaşın seni gözlerinden, bakışlarından, dudaklarının hareketinden, yutkunmandan anlar, o an ne demek istediğini bilir! Saçma sapan, dalavere, ipe sapa gelmez davalar ile terörist ilan edilip müebbete ve uzun senelere mahkum edilen bir çok silah arkadaşını, dışarıdaki silah arkadaşları bu yüzden ziyaret edemez!  İçeridekiler şen şakrak gülseler de,’’ İyiyiz ya! İdare ediyoruz işte!’’ deseler de, bunları söyledikleri silah arkadaşlıkları aslında onların içlerinin kan ağladığını görürler ve bu sahneye dayanamayacaklarından ,onları ziyaret etmeye korkarlar. Aslan arkadaşlarını  tavşan kafeslerinde görmek  dışarıdaki silah arkadaşları için dayanılmaz bir acıdır, elemdir! Yüreklerini kanlı göz yaşları ıslatsa da içeridekiler dışarıdakilerden daha özgürdür, daha güçlüdür, çünkü korkacakları başka bir tehlike, yiyecekleri başka bir kalleş yumruk kalmamıştır. Bundan daha derin hançer yarası sırtlarında açılamayacaktır artık! Pusuların, tuzakların en büyüğünde namertçe avlanmışlardır ve Romalı gladyatörlerin esir alınıp kafeslere  tıkıldığı gibi demir parmaklıklar ardında zincirlenmişlerdir!
18 Kasım Türk Deniz Lisesi’nin ve Türk  Deniz  Harp Okulu’nun kuruluş yıldönümüdür. 240.yıldönümü kutlanacaktır 18 Kasım 2013 günü! Ama kim, neyi, nerede, nasıl kutlayacak?
1973 senesinde,200.yıldönümünden 4 ay önce  katılmıştım deniz kurtlarının, yunusların arasına.40 yıl sonra her şeyin birden bire değişeceğini, yağmurların ıslak değil kuru yağacağını, rüzgarların alay ederek eseceğini, güneşin soğutacağını, ayın dolunayda bile kararacağını, insanların sinsi, kalleş, korkak olacağını, karıncaların bile insanlardan daha cesur, salyangozların bile insanlardan daha mert olacağını hiç düşünemezdik…
Orada kimse var mı? Sesimi duyan var mı? Dışarıda kimse kaldı mı?
Ben 3213 Vedat Kuşaklı! Heybeliada Çam Limanı’nda hala çam var mı? Orta Bahçe yerinde mi? Camlı köşkün camlarını ben kırmıştım ilk ve son defa, sınıfta kalınca! Hakkın Rahmetine kavuşmuş, intihar etmiş, vefat etmiş, şehit olmuş tüm silah arkadaşlarımı, sınıf arkadaşlarımı selamlıyorum! İçeridekileri asker selamı ile selamlıyorum! Onların ne kadar asker olduğunu akıllar, dimağlar, zekalar tahmin edemez! Ancak er gibi er gönüller, asker ruhlar, zabit yürekler bilir bunu!
Ejderha olarak bu benim son söylemimdir ey kayıtçı! Bir daha beni uzun süre rahatsız etme! Sana diyeceğim bir şey olursa ben seni çağırırım ve işte o zaman taş plaklarınla gelirsin yanıma!
Bundan sonra sen kendi işine bak kayıtçı! Ben de inzivadaki ejderha olarak manastır hayatıma devam edeyim! Sen beni görmedin, ben de seni görmedim kayıtçı! Buraya da hiç gelmedin!
www.vedatkusakli.com

0 коментара:

Публикуване на коментар

Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.