Kuşkusuz, aranızdan, uzaktaki davul sesi “kulağa hoş
gelir” diyenler olacak ama ben sizlere bir masal tadında bir şeyler anlatmak
istiyorum.
HAYAT SUYUNU
ARTIK İÇELİM
Bir varmış bir yokmuş vaktin birinde dedesinin peşinde çoban bir Ahmet
oğlan varmış. Bir gün torununu karşısına alan dede: “kooperatifçilik başladı,
koyunlarımızı alacaklar, sen gözlerinin alabildiği, dizlerinin dayandığı yere
kadar git, kendine iş bul, zanaat öğren, geçimini sağla, dön ve bana da yardım
et!” der.
Ekmek torbası sırtında yola çıkan
Ahmet az gider, uz gider ve o zaman o topraklarda yaşayan insanların kör ve
sağır olduğunu anlar. Onların gözlerine şifa verecek bir Peygamberi sabırsızlıkla
beklediğini görür. Ahmet, işten kamburu çıkmış, süklüm büklüm insanların
Peygamberi ben olsam, ne zararı var, diye düşünür. Böyle düşününce dedesinin
öğütleri, eski yaşantısı aklından çıkar ve git gide bir koruya varır. Yorgunluk
ve bitkinlikten bir ağacın altına uzanır ve uyuyakalır. Sabahleyin sesler ve
cıvıltılar arasında, ağaca konmuş üç karganın birbiriyle konuştuklarını işitir.
Bu kargaların, kısaltılmış adları “DS”,
“KGB” ve CİA” dir. Bulgar, Rus ve ABD gizli servislerini sembolize ederler.
Onlardan birincisi:
“Kardeşim,
uyuyor musunuz?” der.
İkinci karga:
“Hayır, uyanığım.”
Üçüncü karga:
“Kardeşim, yeni bir haber var mı?”
Birinci karga:
“Oooh! Bizim bildiklerimizi insanlar da bilselerdi! Bulgar ülkesinin çobanı ölmüş!
Yerini alacak biri olmadığından yarın, doğan uçuracaklar. Bu doğan kimin başına
konarsa, o, çoban olacakmış!”
İkinci karga:
“Sence Bulgar’ın başına kim geçer?”
Birinci karga: Bulgar’a
çoban bu ağacın altında yatan adam olacak. Ama başına koyun işkembesi koyup,
şehre gitmesi koşuluyla. O zaman uçurulan doğan gelip başına konar. Çingene
olduğunu görenler önce kabul etmeyebilirler ve onu bir hücreye hapsedebilirler.
Hücre penceresini açması gerekecek. O zaman doğan, pencereden girerek başına
yine konar.”
Üçüncü karga: “Pöf!
Sağırlar ve körler ülkesinin çobanı mı?”
İkinci karga:
“Bu insanların sağırlığının ve körlüğünün nedeni ne?
Üçüncü karga: “Hayat suyu. Ama hayat suyunu insanlara
verirlerse, gözleri kulakları açılır ve bundan böyle kimseye boyun eğmezler! Şu
gördüklerini, bu ağaca astılar. Onlar halkın kulaklarını tedavi etmek
istiyorlardı!” dedi ve gak gak diye ötüşerek uçtular.
Ahmet
gözünü açınca iki adamın ağaca asılı olduğunu gördü. Korkusundan yerinden
sıçradı. Kaçmaya başladı. Yolu üzerinde sürüden geri kalmış bir oğlağı
yakaladı. Başını kesip işkembesini çıkararak başına koydu ve yoluna devam etti.
Büyük bir şehre ulaştı. Bir de baktı ki, gökyüzünde bir avcı doğan süzülüyor.
Doğan dolana dolana onun başına kondu ve pençesiyle başını tuttu. İnsanlar hurra
çektiler. Çoban bulmuşlardı. Eller üzerinde havaya kaldırdılar. Ayağındaki
ökçesiz ayakkabıları çıkarıp kundura giydirdiler. Yırtık ve cepsiz donlarını
pantolonla değiştirdiler. Cebine para, döviz, altın koydular.
Ancak
Çingene olduğunu anlar anlamaz, onu hemen bir hücreye kapadılar ve kapısını
kilitlediler. Ahmet kargaların dediğini yaptı. Pencereyi açtı. Doğan tekrar
havalandı ve pencereden sokulup onun başına kondu.
İnsanlar
bu kez de sevinçten mitingler yaptı, çobanın ayaklarını yerden kestiler “Mercedes’e bindirdiler. Saraya götürdüler.
İpek giysiler giydirdiler. Bizi iyi görsün diye gözlerine altın çerçeveli
gözlük taktılar. Kel başına altın zümrüt taç koydular.
Ahmet’in
içi içine sığmıyordu. Şopar çocukları gibi şaşkın çevresine bakınırken, körler
yanına geldi, hepsi yeri öpüyordu. Çoban bulunmuştu. Hepsi mutluydu. Artık
onlar için bakacak ve dünyayı görecek olan vardı.
Ahmet
tebrik için gelenlere, sert sesle “Sen kimsin?” diye soruyordu. Onlardan biri
“Bu ülkenin tüm sakinleri kör ve sağırdır” ben yakın bir ülkeden bir tüccarım.
Kutlama törenini huzurunuzda kusursuz yerine getirmek için görevlendirildim.”
dedi.
“”Burası
neresi?”
“Buraya
Bulgar diyarı derler.”
“Gir
benim ağızımdan halka söyle. Hele burada yaşayan Türk ve Pomaklara ki, benden hiçbir
şey istemezlerse her zaman onları düşüneceğim, zaten hepsi kör ve sağır
olduğundan okuma yazma da talep etmezlerse, huzurları garantim altındadır,
okuma evi, tiyatro, gazete, radyo, televizyon programı, ana yurdu, çocuk
yuvası, ana dilde okul, internet ve
başka zıpırdı da istemezlerse gölgemde güvence altında yaşayacaklardır.
Ben
onların arasında hiçbir işe yaramayanların da babasıyım. Bir dediğimi iki
etmezlerse hırsızları, sarhoşları, dinsizleri hepsini danışman yaparım. Herşey
benim emrimde, hepiniz kölemsiniz!”
“Baş
üstüne.”
Ahmet
sözünü keserek: “Söyle gece gündüz işlerinin başında bulunsunlar. Fazla çocuk
yapmak, gevezelik yasak. Boyun eğmeyenleri Tuna adalarına mısır kazmaya
gönderin. Duydun mu? Yalnız 25 yıllık içerim. Yemeğimi hazırlasınlar!”
Bir
iki şişeden sonra yatağa girdi.
Ertesi
sabah öyleye doğru uyandı. Herkes ona dalkavukluk ediyordu. Soytarılar,
hırsızlar, dolandırıcılar, kaçakçılar, mafya babaları, uyuşturucu babaları
etrafını sardı. Onun, Tanrı’nın gölgesi ve yeryüzünün Tanrısı olduğunu
anlatanlar belirdi.
Sarhoşlayınca,
önüne düşen başını tutuyor, herkes onun
düşündüğünü sanıyordu. Giderek göbeği de katmerli şişti. Yorgan altına soktuğu
kızlar kör ve sağır olduğundan, tutunacak bir şey bulamayınca, yataktan
düşüyordu. Sinirlendi. Kibirlendi. Hiç kimse onu uyarmadı. Kendini bir şey
zannedip, gurura kapıldı, adına büyüleyici özellik denen bir hastalığa
yakalandı.
Sonra
adının karizma olduğu anlaşıldı ama ilaç bulamadılar. Körler karizmanın ne
olduğunu bilmiyordu. Hiç kimse ona gözünün üstünde kaşın var diyemedi. Çobandı
ama koyunlara bakmıyordu. İşi gücü kör ve sağır adamları uyutmak ve aldatmaktı.
Ülkede hırsızlık öyle arttı ki, neredeyse sürüde koyun kalmadı. Koyunlara
otlaklar kalmadığı için hepsi başka devletlere otlak aramaya gittiler.
Bulgaristanda kalanları da vurdu kırdı çoğaldı. Sindirmeler, korkutmalar, işten
uzaklaştırmalar, tutuklamalar arttı. Baş çoban olunca halkın gözünü öylesine
yıldırdı ki, bu kör durum herkesin canına yetti. Halk iyice soyuldu. Ahmet doyumsuzdu.
Git gide körlük hastalığı unu da sarstı. Saraya sağırlık da sıçradı. Ahmet’in
de kulağı ağır işitmeye başladı ve artık iyice sağır oldu.
O
işten güçten elimi çektim havası yaratırken, yanındaki saray soytarıları, yiyip
yiyip doymayanlar, dalkavuk, hırsız ve soysuz, zevk ve sefa içinde yaşamaya
devam ederken bütün, Bulgar diyarına hâkim olmaya gayret ettiler. Ahmet
dedesinin ekmek parası kazanmak için zanaat öğrenmesi ve sonra ona da yardım
etmesi için eve dönmesi vasiyetini tamamen unuttu.
Aklında
bir tek 3 karganın konuşması kalmıştı.
Fakat
bu kargalar o koruya döndüklerinde yine aynı ağacın altında yatan bir başka gence
körlüğü ve sağırlığı tedavi eden hayat suyunun pınarını gösterelim mi diye
düşündüler. Kargalar sesiz düşünür. Sonra, herkes, yaşama kazanmak için dökülen
terin hayat suyu olduğunu kendisi anlamalı, insanları kör ve sağır edeninse
dünya malına sahip olma hırsı olduğunu, kendisi öğrenmelidir, sonucuna
vardılar. HZ MUHAMMED (SAV), sonra da ne yazıkkı Peygamber olmak kmseye nasip değil.
Bu
masalın hepimize söylediği büyük bir gerçek var. Biz Ahmet Doğan’la aldandık.
Şimdi, hayat suyunu hemen bulup içmeliyiz. Dünya işleri karga kararları ve
çoban torunlarının eline bırakılınca körlük ve sağırlık devam edecektir. Hayat
suyundan içe içe uyanalım. Masalımın sonu.
Nafiye YILMAZ
8 коментара:
Tebrik sayin Yilmaz ilgiyle okudum yazini masalini cok guzel aktarmisin- dilin ve kalemin Bulgaristan Turklerine biraz hava getirsin, uyanma havasi hem gorsunler hemde duysunlar artik, nedense 23 yil kisa bir sure deyil atsinlar ustunden o bellibelirsiz simgeyi nedense yakismiyo biz BG Turkleri olarak-vaz gec artik korlukten ve sarliktan ..daha yarini gec olmadan .. beslemeyelim bedafa su kan emicilerini ve ajanlari !??
Masal gibi için benim fikrim arkadaş budur ki bu konu çok insanı ilgilendirdiğini düşünüyorum bu tür metafor ağırlıklı yazılara devam edin çünkü olaylar daha orijinal anlaşılıyor
Bu masal gibi dediğiniz bizim kaderimizle örtüşüyor. Çok akıcı bir dille, çok bilge bir anlatımla hayat suyundan içmemiz gerektiğini göstermişsiniz. Gelecek pazar yeni bir masalınızı bekliyoruz. Bir önceki hafta "Yaşamak güzel şey be..." yazınızdan da çok şeyler öğrendik. Sağ olun kızım. Yani yazınızı bekliyoruz.
BU MASAL BURADA SOKMEZ
AHMET DOĞAN E LİDER
İ ŞTE E LİDER
HAYDİ BASKA KAPIYA
KIZIM GİT ÇAMAŞIR BILASIK YIKA
BU SENİN İŞİN DEĞİL
12.13 aferin sana sokmez dedin haklisin, nedense bir bulgar ajani asla insanlik ve merhamet ne dir bilmez ve bilemez nedense insanlinii deyilde tum surunu ve kendilini satmistir .. o bir seye benzemez zaten onun gibi yer yuzunde bir can alici, insan satici ve cook ucuz insan yoktur.!?
Bundan sonra da tum TURKIYEDE gizli DS ajanlari meydana cikarib insanlardan hic olmazsa ozur bari dilesinler.. insanlik adina ...ne kadar da saklansalar er ve gec bu hainler bilinmeli kim anasini babasini en yakinini satan .. kim bu serefsizler.. 21-ci asir 1989 deyil!
abi bir tane mümin var dı şalvar yırttı ama görüklüye muhtar seçildibu ajanların yarısı türkiyeye sızımışlar zaten ikamet ediyorlar orada içerden kemiriyorlar türklüğü mesela nasıl oluyor da ÇOcuk kaçağı ÇOCUK BAŞINA 1000- 2000 mark alan mestanlılımehmet gazi mertebesine yükseltiliyor
12:13 -birinci karganin elemani
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.