BULTÜRK – Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneğinin kurulmasıyla Bulgaristan Türkleri tarihinde ve soydaşlarımız arasında Lider veİlkeler Merkezli Liderlik sorunu siyasi önem kazandı. Daha 2000 yılında Bulgaristan’da Müslüman-Türk ve Türkiye Cumhuriyetin'dekisoydaşlarımızın yeni bir dünya görüşüne ve yepyeni bir LİDER'e gereksinim duyduğu gün gibi ortaya çıktı.Tartışmalarda
Türkiye Cumhuriyetin'deki kültür ve hizmet derneklerini siyasetin içine
çekilmesinin pek doğru olmayacağını savunanlar oldu. Giderek,
Bulgaristan'daki kültür ve kimlik sorunlarının başarılı çözümünün
altın anahtarı Lider'in elinde bulunduğuna ve İlkeler Merkezli bir yönetim anlayışının zamanı geldiğine herkes inandı.
Ağırlıklı
görüş şuydu: Liderin kendisi yanlış seçilir ve saptadığı hedefler
hatalıysa hiçbir sorun doğru çözülemez. Temsil ettiği toplum kimliğini
unutmaya, kişiliksizleşme ye ve yok olmaya mahkûmdur.
Lider kimdir?Lider, zaman ve koşullar içinde toplumu
değiştirip yönetme yeteneği gösteren, kılavuzluk eden, toplumu örgütleyen Önder'dir. Bir politik harekette, bir siyasi partide, bir dernekte, federasyonda v.s. gibi kurumlarda Başkanolan kişidir.
İnsan Lider doğar mı?Lider
bazı nitelik ve yetenekleriyle doğabilir. Doğuştan gözü pek, duyum
lamasıgüçlü, bedensel, beyinsel ve ruhsal bütünsellik içinde olması
önemlidir ve bu vasıflar geninde olabilir. Doğuştan sabırlı ve
merhametli olması da çok önemlidir. Ne var ki, gerekli eğitim, bilgi ve
birikim olmadan bunlar yeterli olmayabilir...
En önemli olan Liderin misyonu ve vizyonudur, hangi anlayış, zihniyet ve beklenti için sahneye çıktığıdır.
İlkeler Merkezli Liderlik nedir?
Her
toplumun kendine has din, dil, kültür, gelenek, görenek gibi değerleri
vardır. Bu değerleri muhafaza etmek, yaşatmak ve geleceğe taşımak için
insanda ait olma hissi olmalı. İşte bu
ait olma hissi kimliği oluşturur. Şuurlu bir kimlik toplum değerlerini
barındıran ve bu değerleri diri tutacak ilkelerle donanımlıdır. Bu
ilkelerden ne kadar taviz verilirse o kadar bireyler kişiliksiz olur,
ait olduğu toplum da önemsiz ve yok olur. Kimlik sahibi ve ilkeli bir
liderin veya liderlerin oluşturduğu bir Merkez, ait olduğu toplumu
huzura kavuşturur ve başarıdan başarıya taşır.
Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) gibi bir siyasi hareketin lideri ana hedefi, doğru yönü, genel çizgiyi belirler. İlkeler Merkezli Liderlik'te yönetim işleri ilkelerden sapmadan gerçekleştirmektir. Dünyada en parlak ilkeli önderlik örneğini M. Kemal Atatürk vermiştir. O
"Ya İstiklal! Ya Ölüm!" ilkesini gerçekleştirirken şunları yazdı: "İlkeler söz konusu olunca kellemizi veririz ve bu ilkelerin bir tekinden dahi vazgeçemeyiz!"
İlke nedir?:
Tutarlı
bir biçimde izlenen ve uygulanan düşüncedir. İlkeler pusulamız
olmalıdır. Kayıtsız koşulsuz kabul edilmiş ve her türlü tartışmanın
üzerinde sayılan baş kuraldır. Mutlaka uyulması gereken
davranış kuralıdır.
BİLGELİKTENsöz etmeden liderlik açıklanamaz. Bilgelik nedir?
Bu
geniş terim, olgunluğun, sır tutabilirliğin akla değer vermenin,
sınırsız deneyimin, durmaksızın öğrenmenin, derinlemesine düşünme ve
bağışlayıcı anlayış duygusunun ender rastlananın bir karşılığıdır.
Atasözü şöyle der:
Bilginin peşinden giden, her gün yeni birşey edinir; Bilgeliğinpeşinden gidense, her gün bir şey ona akıp gelir.
Liderliğin özü şu nükteli sözlerde daha da iyi ortaya çıkar: "Köre yol gösteren de körse çukura
birlikte düşerler."
Liderlik misyonu:
Misyon, bir kimseye verilen özel bir görevdir. Bunun en çarpıcı ve
kötünün kötüsü olan örneği, HÖH lideri Ahmet Doğan'ın DS-KGB misyonudur. Bulgar devlet Güvenlik Örgütü (DS) ve Rusya Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) tarafından özel eğitimden ve ince hazırlıktan sonra HÖH'ün başına getirildi. Bulgaristan'da politik arenaya çıkarıldı, dünyaya tanıtıldı ve 23 yıldan beri baş belası başaktördür.
Vizyon: görme biçimi, görüş ve anlayıştır.
Misyonerler nasıl seçilir? Ahmet Doğan örneğini ele alalım:
Karakter özellikleri.DS KGB'ye Medi Doğanov'u /A. Doğan'ın 1990 önceki ismi/, (ajan adı "SAVA")şöyle tanıtmıştır: "Sava",özüne dönük, yüksek sosyal statü ve lider konumlarına tırmanmaya çalışan ego santrik, iletişime
geçmesi kolay, başkalarına etkide bulunabilen, onları ikna edip
örgütleyebilen, aynı zamanda diğerlerinin önünde sonuna kadar açılmayan
ve yabancı birinin etkisinde zor kalan biridir.
Kuvvet mevziinden etkilemeye özellikle duyarlıdır. Güç kullanarak
baskın olmak isteyenlere karşı sert ve devamlı mukavemet gösterir."
A.Doğan'ı 23 yıldan önce tanıyan bir Bulgaristan Türkü yok, DS A. Doğan'ın bir başka tanıtımını da şöyle yapmaktadır: "Bulgaristan
Müslüman-Türklerini, T.C. deki soydaşlarımızın ihtiyaçlarına ve
çıkarlarına karşı duygusuz kalan, yalnızca kendi çıkarlarıyla ilgilenen
ikiyüzlü biridir. Benmerkezci bir zavallıdır."
Bulgaristan'da Türklerin daha önce lideri var mıydı ve kimlerdi?
İkinci
Dünya Savaşı'ndan 1990'a kadar Bulgaristan Türklerinin BKP (Bulgar
komünist Partisi) tarafından atanmış liderleri vardı. Bunlar: Ahmet HARUNOV, Ali RAFİEV ile Salif İLYAZOV idi.
Fakat 1990-2013 döneminde ise hakiki Aydın Türkleri Bulgaristan’dan kovduktan
sonra, Türklerin başına lider olarak atanan Ahmet DOĞAN'dı. Bu
şahıslar şu ya da bu konuda veya yönde Bulgaristan Türklerine ilişkin
BKP'nin politik rotasının belirlenmesine katılmıştır.
1950'li ve 1960'lıyıllarda BKP Merkez Konseyinde "AzınlıklarŞubesi" kuruldu. Bu makamda Bulgaristan Türk Azınlığı sorunlarını A.Harunov yönetti.
Onun zamanında Bulgaristan Türkleri eğitim, öğrenim ve kültürel
yükselişin altın çağını yaşadı. 1947 / 48'de Türklerin yaşadığı
bölgelerde 994 Türk ilk ve ortaokulu vardı ve tedrisat Türkçe idi,
Sofya, Razgrat, Ruse, Şumen, Silistra, Haskovo ve Kırcali'de Türk lise
ve pedagoji okulları, Sofya "Kliment Ohridski"
Üniversitesi'nde Türk dilinde öğrenim veren Dil-Tarih, Matematik,
Fizik, Psikoloji Fakülteleri vardı. 1957'de 4 908 Türk öğretmen Türk
okullarında çalıştı. Okulda, tarlada ve fabrikada Türkçe iletişimden
rahatsız olan yoktu. Kırcaali, Şumen ve Razgrat devlet Türk Tiyatroları
faaliyet gösterdi. Büyükçe yerleşim merkezlerinde özenci sanat
topluluklarıaktif etkinlik yürüttü. Sofya'da basılan "Yeni Işık" ve Halk
Gençliği" gazeteleri ile "Yeni Hayat" dergisi dışında birçok kurumsal
ve yerel Türkçe basın yayın organı çıktı. Aydınlar, şair, yazar ve
gazeteciler, araştırmacı kalemler 100'den fazla Türkçe eser yazdı ve
yayınladı. Bulgar ve dünya klasiklerinin birçok eseri Türkçe yayınlandı.
Nazim Hikmet 8 cilt halinde hemen hemen her Türk evine girdi. Sofya
Radyosu'nun "Bulgaristan Türklerine Mahsus Yayınları"İstanbul
Türkçesinin edebiyat dili olarak yerleşmesinde büyük rol oynadı.
Bunun dışında Şumen'de 1929'da açılan ve sosyalizm koşullarında da
eğitim-öğretime devam eden "Nüvvap" Yüksek Din Okulu Müslümanların
ihtiyaçlarınaİslam dini kadroları yetiştirdi. Ve bu çalışmaları BKP
siyaseti doğrultusunda ve Bulgaristan Türkleri lehinde
gerçekleştirilmesinden sorumlu olan Türk lider A. Harunov'tu.
Özetlersek,
o yıllarda Bulgaristan'da kendi toplum menfaatlerine uygun yaşayan
Türkler, Sofya hükümetinin tanıdığı etnik kimlik ve kültürel etkinlik
serbestliğine bilinçli yanıt olarak, dostlarla dostluğu seçmişti.
Değerli insanların değerli liderleri olur. Yerel düzeyde dürüst, güvenilir, hak yemez, öz güvenli, alçak gönüllü, çalışkan ve aynı zamanda cesur ve saygın şahıslar söz sahibiydi.
O zaman Türklerde coşku ile dürüstlük kaynaşmıştı. Güven hak etmiş ve
itibar kazanmış Türk asıllı liderlerinden devlet ve kooperatif malına el
sürüp içeri (hapse) düşmüş gösterebilmek mümkün değildir. Onlar
çağdaşmedeni adaletten ilkelerinden ödün vermeyen halkımızla iç içe olan
kişilerdi.
Sosyalizmin ilk döneminde
BKP MK'nde Türk azınlığını temsil eden A. Harunov bütünlüğümüzü yeterlilikle savunmuştu. Bulgar ile Türk kötü gün dostudur ilkesini
sağlam temellere oturtmuştu. 1877 - 78 Savaşı'ndan (93 harbi) sonra ilk
kez olmak üzere devlete olan güvenimiz Türk kimliğimiz esasına dayandı.
Sosyalist dönüşümleri, kooperatifçilik v.s. hep Müslümanlara zarar
verdi. Bu kardeşlerimiz kitleler halinde Türkiye’ye göç etmekten başka
çareleri de kalmamış bırakılmamıştır, kalanlarımız ise Vatan'a sevdalandık.
Ali Rafiev'in
liderlik döneminde Bulgaristan Türk azınlığının, ana dilinde eğitime,
öğretime,
liselere, pedagoji okullarına, kültür kurumlarına darbeler gelmeye,
partide totaliter ırkçılık filizlenmeye başladı. Onurlu ve güvenilir bir
Lider olarak bilinen, BKP MK üyesi Ali Rafiev'i bir gün T. Jivkov
çağrdı. "Bazı Türk Liselerinin Kapatılması için Polit Büroya Teklif" istedi. O okullarımızı kapatmak istemiyordu. BKP yönetimi rota değiştirmiş ve "tek uluslu Bulgar devleti"
anlayışını benimsemişti. A. Rafiev Müslümanlık ve Türklük adına kurban
olmayı seçti. Emirlere karşı koyunca BKP MK üyeliğinden çıkarıldı. Tarım
kooperatifine gönderildi, kendi insanlarının yanına geldi.
Enternasyonalizmin galebe çalması bekleyenlerle totaliterizm
yandaşlarının yolu ayrıldı. Halen Sofya'da oturan, sağlığı el verdikçe
ANILARINI kaleme alan, Ali Rafiev tutarlı kişiliğiyle Bulgaristan
Türkleri arasında lider saygınlığınıkoruyabildi.
1975'te BKP MK "AzınlıklarŞubesi" kapandı. Türk-Pomak ve öteki etnik sorunlara "Agitasiyon ve Propaganda Şubesi" bakmaya başladı. Bu makama Salif İlyazovatandı.
O, Kırcaali köylerinden çıkmış, Türk Pedagoji Okulunu bitirdikten
sonra, Moskova'ya giderek Komünist partisi ona Yüksek Parti Akademisini
de bitirtmişti. Amaçları belliydi Türkleri "eritip" Bulgarlarla
bütünleştirme konusunda aşırı uçtalaşmıştı, amma teori ile pratik
uymamıştı.Gerçekçi olmayan savları sert tepki uyandırdı, kendi
bölgesinde sert tepki görmesinin ötesinde saldırıya da uğradı. Ders
alacağına, kendini içkiye verdi ve(ya) zehirlendi. İşte Moskova
insanlarımıza aydın olmayı böyle
öğretiyordu.
A.
Rafiev ile S. İlyazov'un kaderi Bulgaristan Türklerinin liderlik
kültürü, namusu ve onuruna bir aynadır. Kapılı kapılar ardında yapılan
hesaplar, tüm gerçekler öyle ya da böyle ortaya çıktı.
İlyazov, Türk-Pomak ve Çingenelerin zulümle ezildiğini görüyordu. Herkes sinmişti. "Bezgin halk, azgın deniz gibidir!"
atasözünü biliyordu. Zekiydi, fakat kapıyı çalarak yükselen kükreyişi
sadece
görebilmek artık yeterli değildi. Kabaran dalgaların köpüklerini elle
toplayıp denizi süt-liman göstermek imkânsızdı. Türklüğün özünü
algılamaya akıllılık ve bilgelik gerektiriyordu. Ardında kale gibi BKP
olsa da, kuşku hem onu hem BKP'yi yıktı.
80'li yıllarda yürekliliği iyice yükselen güçlü Türk vicdanı,
atanmış bir önderin kendi özüne ihanet etmesine bile olanak tanımayacak
kadar sertti. Toplumda belirleyici olan, artık zorbacı erk-parti
kaynaşımı totalitarizm değil, sıradan insanların dürüst ve namuslu
iradesiydi.
Adlarıdeğiştirildikten
sonra daşiddetli baskı altında tutulan Türkler Trakya, Dobruca,
Deliorman ve Rodop Dağları'na M.S. 4. yüzyıldan beri akıp etmişti.
Kondukları yerlere derin köklerle tutunmuşlardı. Hele son asırda aptal
insanıbile akılı yapan sıkıntılardan geçerken, halkçı medeniyet bilinci
yüksek olan bu büyük sabırlıtopluluk, talihsiz olan diğer etniklere de
el uzatıyordu. Ne var ki, onların sabırını taşıran, şu "öz adlarını değiştirme" işi çarpık, gaddar bir saçmalıktı. Özlerinin sesi şöyle diyordu:
Dalda sallanan bir yaprak ağacın kökünü, gövdesini,
dallarını ve meyvelerini değiştiremez! Balta ile ağıç kesilir ama öz
değiştirilemez! Yaprağın kaderi daldan kopmak, düşmek ve yok olmaktır.
Soyu yaşatan özdür!"
Zülm eden geleceksizdir. Bu duru bilinçli insanlar arasında "eriyip yok olmaya razı olan yoktu" S. İlyazov'u bitiren, kendi vijdanı oldu. Dedesi bir gün ona "Sen nerede okudun da, kafan karıştı?" diye sorunca, bardak taştı.
1989/90'da Bulgaristan Türkleri ortamında devrimci durum oluştu,
onlar baskı altında yaşamak istemiyor, iktidarda olanlar da eskisi gibi
yönetemiyordu halk sokaklara dökülmeye hazırlanıyordu. Totalitarizmi
yıkmak için kenetlenenler sarsılmaz vicdan bütünlüğü oluştu. Erkekler
hapiste, sürgündeydi. Gönüllere Kuran adaleti yerleşti.
Medeniyet
arayanların vicdanı ayaklandı, bilinç ışık oldu. DS ve KGB, olayları
izlerken, kontrolü elinden kaçırmadan Türk-Pomak ve Çingenelere bir
lider gerekliydi ve onu sahneye sürmeleri gerekirdi.
Gizliden gizliye hazırlayıp eğittikleri Ahmet Doğan'ı arenaya itme zamanıgelmişti. Türkün hain olmadığını bilen DS (Ahmet İsmailov Ahmedov'ukendi
adı) (Medi Doğan – Bulgar adı) (Ahmet Doğan – Lider adı) bu günler için
saklamıştı. Annesi Türk, babası Roman olan Ahmet bir Türk değildi ama Türk gibi görünüp kendini Türk olarak kabul ettire bilenlerdendi. Az buçuk Türkçesi de vardı.
Annesinin
ilk eşi ailesini bırakıp gitmişti eşinin bir roman ile aşk yaşadı diye,
çünkü o dönemlerde Türk toplumunun yargı değerleri, ağır namus duygusu
çok güçlüydü. Aslında ailecek hepsi Türklere ve Türklüğe ihanet
etmişlerdi. Ahmet Doğan askerde ilk kez Bulgar istihbaratı ile
tanışmıştı. Daha o dönemlerde DC'ye verdiği "bilgilerle" birçok Müslüman
gencin hayatını daha askerde karartmıştı. Mükâfat olarak da Üniversite
sınavlarını kazanamamasına rağmen DC onu kabul ettirdi ve okuttu.
Üniversiteye giriş sınavında zayıf almıştı yetersizdi, ama bu kaydının
yapılmasına engel olmadı.
Zamanını
ders odalarında değil, lokanta ve barlarda geçirse de diploma aldı.
Şeytanın şey tanıydı Bulgar dili okumaya yazıldı, felsefe bitirdi.
Hayatını tayin eden sihirli değneğe daha genç yaşta sımsıkı sarılmıştı.
DS'den bir mektupla Sofya Toplumsal Bilimler ve Sosyal Yönetim
Akademisi'ne (ANSU) girdi. Burada, BKP Komünist davaya en sadık
kadrolarını eğittiyordu. Bu eğitim de yeterli olmadı. Sofya "Simyonovo"
Polis Akademsi'nde "soya dönüş"
tezini savundu. Ardından yine arka kapıdan Bulgar Bilimler Akademisi'ne
girdi, Felsefe Kürsüsü'ne atandı. Bilim yolunda tırmanmanın son doruğu
burasıydı. Artık pratik çalışmalara geçme zamanı da gelmişti. Yıl
1985'ti.
O zamana kadar hep gözlerden uzak tutulan geleceğin "Türk lideri"ni
pek tanıyan yoktu. Gerçek Türkçü aydınlar Belene Ölüm Kampı'nda, Sofya,
Stara Zagora, Pazarcık, Varna hapishanelerinde çürütülürken, Türk
kamuoyunun, soy kimliği belirsiz, Medi Doğan gibi "dönme" bir
genci, birtek öğrenimli olduğundan dolayı önder olarak kabul etmesi
imkânsızdı. Canı yanmışların yoğurdu üfleyerek içtiği zamandı. Devlete,
partiye ve kurumlara olan güven sıfırdı. Hele BKP'li aydın kadro tamamen
dışlanmıştı. En karanlık anın şafak öncesi olduğuna inananlar, trajik
durumdan çıkışı arıyordu. Türklük ve İslam uğruna direnişler gizliden
gizliye örf ve adetlerini yaşamaya çalışıyorlardı. Nabız tutamayan DS,
deliye dönmüştü.
Böylesi bir ortamda Varna'da illegal "Türk Ulusal Kurtuluş Hareket"i kuruldu. Tabi bunu DC de kurmuş olabilir. O an, Medi Doğanov gizli direniş örgütünesızması ve yönetimde aktif rol alması istenmişti. Buraya
bunu getiren Kasim DAL beyefendi olmuştur, onuda yanına alarak 20 yıl
onu besledi veya.... Aralarına girmesi bir bildiri yazılmış ve bu
bildiri çoğaltılması gerekiyormuş,Doğan da o dönemde çalıştığı kurumda
bunu çoğaltabileceğini söylemiş Kasim’e ve böylece içeri girmiş oldu.
Türk Ulusal KurtuluşHareketi
üyeleriyle birlikte s.o. tutuklandı ve s.o. Yargılandı. Onun dava
dosyasında mahkeme kararı yok. Fakat o Sofya Merkez Hapishanesi'nde "ağırlaştırılmış
müebbet almış mahkümlerle hücre komşuluğu yaptı. Türk direnişçilerin
arasına katıldı. KGB’nin Büyük oyun böyle başlamış oldu.
Bulgaristan’da
yapılan tüm olayların arkasında DC onun da arkasında KGB vardır.
Plovdiv’de patlayan bomba-ölen Dobra Vasileva-Kırcaaliden; 3 yaşında
MustafaŞentürk-Türkiye’den ağır yaralanıyor; yaralılar 40 civarında.
1944’ten beri en büyük olay
Bulgaristan’da öyle söyleniyor. Yarım saat arayla Varna havaalanında
patlama-ölü veya yaralı yok.
09.03.1985
saat 21.30 da Burgaz-Sofya hızlı tren-No.236 Bunovo durağın 100m
uzaklığında bomba patlıyor. 12-13 yaşında 2 çocuk yerinde yanarak
ölüyorlar, 5 kişi yetişkin ölüyor ve 42 kişi yaralanıyor. 1 saat sonra
Sliven otelde bomba patlıyor-20 kişi yaralı.
Türk
bayrağıkaldırılıyor, Burgaz “Drujba” plajında bomba patlıyor v.s.y.
Evet bu bombalar patlıyor ve 2-3 sene sonra yakalanlar Emin
Ahmedali-DC’ye çalışan; Abdulla Çakır-DC’ye çalışan; Safet Recep-DC;
Bunların üçünede ölümle cezalandırılıyorlar, nekadar yapıldı onu bilen
yok…
Bulgaristan’da hiçbir zaman eylem yapılmamıştır, burada sadece çok güzel yönlendirilen ve manipulirani ot DC.
Petır Yapov’un
Doğan kitabından alıntılar.
Bu
patlamaların amacıHavaalanlarında, Limanlarda, tren garlarında,
otogarlarda güvenliği artırabilmek içindir. Burada bombalar rus yapımı
çıkıyor ve profesyonel işolduğu ortaya çıkıyor. Türkler tarlalarda bunu
nasıl öğrendiler…
Hedef, Bulgaristan Türk-Pomak kalkışmasını yöneten önderleri tanıyıp daha sonra
pasifize etmek ve yürüttüğü dava saflarından uzaklaştırmaktı. 1989 Ağustosu'nda önder nitelikli Türk ve Pomak militan kadrodan 5 000 kişi Viyena, Belgrad ve Türkiye'ye kovuldu. Aralarında "Demokratik Birlik", "Uzun Kış" "Biz" gibi örgütlerin liderlerinden Mustafa Ömer, Ali Ormanlı, Hüseyin Nuh, İbrahim ve Fikret Runtovlar v.b. vardı.Aynı yıl örgütlü kadroların hepsi "göç seline"
dâhil edilip geri dönmemek üzere Bulgaristan'dan kovuldular. Kayıplara
karışanlar da oldu. Böylece saha boşaltıldı, kimse tarafından tanınmayan
oyuncu oyuna girdi.
A. Doğan'ın "ajanlık" ve "hapishane" yıllarına değinen yazar Konstantin
Çakırov dayatılan sahte "lider"işöyle anlattı: "Hedef reel olarak etkin olan örgütlerin etkinliğini ellerinden alıp tüm faaliyeti A. Doğan hesabına yazmaktı."
Ne var ki, kutu içinde kutu, ikinci kutunun içinde de, başka bir kutu olduğu yıllar sonra ortaya çıktı. Olacak ya bu işe, DS'den başka bir de, sosyalizmin çöküşünün kaçınılmaz olduğunu algılayan KGB el atmıştı. Dünya
çapında örgütlenmiş bu güçlü gizli oktopot Bulgaristan'daki Müslüman
azınlığa göz koymuştu. Son Rus-Türk Savaşı'ndan sonra fazlasıyla ezilmiş
olmasına karşın, Müslüman halk, Bulgar ekonomisinde en önemli
faktörüdü. İşten güçten yüz çevirmeyen bu ağırbaşlı insanlar
kimliklerini korumaya çalışıyorlardı.
Moskova aradığı insanı bulunca sorunu kolayca çözdü. Bu işe biçilmişkaftan A. Doğan olabilirdi. KGB tecrübesi hemen konuştu. Orijinal plan yapmaya gerek yoktu. İngilizlerin Lawrence Planı aynen uygulanabilirdi. Lawrence ile Medi Doğan'ın
benzer yanları vardı.Lawrence, 100 yıl önce Osmanlıyı Orta Doğu'da
çöküşe zorlayan parlak kahramandı. M. Doğan da Bulgaristan'da Türk
kimliğini ruhu duymadan çökert meliydi.
Hazırlıklarda son nokta Pazarcık Hapishanesinde kondu. Mahkûmlar işte
iken, kapıya gelen siyah "Volga" Doğan'ı KGB istihbaratçısı Vladimir
Feodorov'la görüşmeye götürüyordu. KGB'nin Doğan Projesini,
anılarında gerçek olarak anlatan Bulgar istihbaratçıların demek
istediği nedir? Devletin sırlarını açıklayarak ünlü olmak? Türklerin
gözünü açmak? Bulgaristan Müslümanları parçalamak? HÖH liderini yabancı
ajan olarak karalayarak HÖH'ü kapatmak? v.b. v.b.
Totaliter rejimin 6-cı Şubesinin 4. amirliğinde görevli Albay Veselin Bojkov "Tehlike Devam Ediyor"
kitabında "A. Doğan'la Rus istihbaratçıların Rodop'ların Dağ
Evlerinde yaptıkları görüşmelerin kaydedildiğini, fakat devlet sırrı
olduğundan dolayı açıklanmayacağını"yazdı. Bu gizli görüşmelerde KGB
A.Doğan'dan ne istedi! KGB Doğan'dan ne isteyebilirdi? Hangi konularda
anlaştılar? 23 yıldan beri bu sorulara yanıt arayanlar uyumadılar.
Sofya'da 10'dan fazla kitap çıktı. A.Doğanı övenler Büyükelçi oldular.
Büyük olay, Türkler için Türklük açısından, Bulgarlar için de devletin
çıkarları açısından ele alındı. Kimileri "ihanet" "hayin" "alçak" dedi.
Ama değişen birşey yok. Birgün "Hayatım için tehlike var" deyen A.Doğan,
saraylara çekildi, ardından koruma istedi. Rus petrol şirketleri "özal
ajana" en kalın zırhlı "Mercedess" jip hediye etti.
Soyu
ve kökü farklı olan bir kişiden, Bulgaristan'da Türk, Pomak ve diğer
Müslümanlar için yani başka bir etnik gruba lider çıkarmak kolay iş
değildir. A. Doğan gen ve kültür olarak, Türk tabana yabancı olan bir kişi olduğundan dolayı, KGB, hapishanede başlatılan "ince ve cömert bir sempati" oluşturma
üzerinde yoğunlaşmıştı. Türkler kendilerinden olmayan herkesten
kuşkulandıklarıgibi onu kabul etmeyebilirlerdi. İslam medeniyetini,
kültür, adet ve geleneklerini iyi tanıyan KGB "Bir yola çıkıldığında, yolcuların lideri aynı zamanda o insanların hizmetkârı olmak zorundadır."
gerçeğine Ahmet'i ikna etmek zorundaydı. Türk ve Pomaklar yaralıydı.
Yani önce yaralarısarmak gerekiyordu. Akıllarına ilk gelen "Medi" (Ahmedin Bulgar adı) sözünü
açmak istediler. "Medikalden" gelir gibi bir hava yaratılmaya çalışıldı. Yıl 1990'dı. Gazeteler, "tedavi eden kurtarıcı", "her sözü şıfa"
gibi saçmalıklar yazdı. Pek kulak asan olmadı. Bu gibi övgüler
Hristiyan azizler için söylenmişti. Üfürükçülük le geçinenlerin
dolaştığı Müslümanlar ortamında kimliksiz ermişe bel bağlayan yoktu.
"Medi" işi tutmadı...
KGB Lawrence örneğine yeniden döndü. Bedeviler, bu İngiliz ajana "çölşahin" demişlerdi. Ahmet'in soyadı "Doğan"dı, Bulgarcası"sokol". Türklükte Doğan sevilen bir kuştu. Erkeklerin dilinde
doğancılıksa evsaneydi. Gazetelerde şimdi de "Doğancı"adlı Türk köyleri manşet oldu. Ve işte giderek "Doğan" ile "Sokol" tuttu. Halkı yönetme sanatı'nın asıl adı "demogoji"idi.
Türklerde KAVKASLARIN KARTALI-ŞEYH ŞAMİL, Bulgaristan’da da
Müslümanların Doğanı-Ahmet DOĞAN oldu. Aralarındaki fark birisi gerçek,
diğeri ise sahteydi pek fark yoktu…
O,
hiç kimseye, bu arada yakınlarına hizmet ve yardım etmeyi sevmeyen
biriydi. Şimdi ise, Liderlik gereği neredeyse çiğ tavuk yemesi
gerekebilirdi. Bir de hiç sevmediği Türk dilini de öğrenmesi
gerekebilirdi. Lawrence arapçayıöğrenmişti. İyi ki, uzun yollar susarak
da bürünebilirdi Hatırlanacağı üzere,
o, 1990 - 2012 mitinglerinde Türkçe tek söz konuşmadı, Türkçe sorulan
sorularıdahi Bulgarca yanıtladı. KGB için önemli olan, "davranış"ve "cesaret"ti.
O, yeme içme işinde kusursuzdu, kadın kız konusunda cesaretliydi. Ondan
ilk başta başka birşey isteyen yoktu. Başkalarını konuşturdu, halk
dinledi, davul zurna çaldı,seçmen sürüsü sandığa böyle yöneltildi.
Arıların "Anaç" bulduğu gibi, lider bulduğuna sevinen insanımız, alay
giderken düzülür, akan su durulur umuduyla Ahmet'i namuslu ve dürüst
olmasını bile istemeden "lider" seçti.
Aslında KGB her şeyi düşünüyor ve kimseye iş bırakmadan
problemleri hallediyordu. Bulgaristan Türklerin "ana dil" ve "öz kültür"
sorunlarına varınca her problemi ne yapıp edip Ahmet'e bırakmadan peşin
çözüyordu. Çözümü bu konulardan uzaklaştırmak da buluyordu, bunca işin
yanında bu işlerle uğraşması olmazdı…Bunların da zamanı gelecekti. 23
yıl sonra geldi onun sonu da geldi bıraktıgitti...
1989
Mayısı'nda Türk bölgelerinde Kadın Ayaklanmaları patlak vermişti.
Osmanlıda bile görülmemişbenzer olay DS ile KGB'ye dil yutturmuştu.
Hemen çağresi bulundu.
1989 Ağustosunda Türkiye Cumhuriyeti Diş İşleri Bakanı M. Yılmaz ile Kültür Bakanı G. Yordanov Kuveyt'te bir araya gelerek "Bulgaristan Türklerinin Hakları"konusunu ele aldılar. M. Yılmaz bu görüşmede Bulgaristan Türklerini savunurken "yorgan altında Türkçe konuşmalarına engel olmayın" dedi. Yordanov razı oldu ve konu kapandı.
Ardından "89 göçü"
başladı. İnsan selini izleyen KGB yine müdahale etti. Rusya'nın Ankara
Büyükelçiliğinden ilgili yetkili şu sözlerle T. Özal'ın gözünü açtı. "350 bin geldi. Yarın 750
bin gelirse, ne yapacaksınız?" Bu soruyla uyanan Özal aynı gün
"Kapı Kule" sınır kapısını kapattı. KGB, Ankara'ya çok büyük bir hizmet
yapmıştı. "Türkiye dışında kalan Türkler onların olmayabilirdi. , T.C.
Sınırında kalan Bulgaristan Türkleri DS ve KGB"nin etki alanındaydı.
Bunu böyle düşünenler vardı. DS ve KGB ajanlığını kabul eden A. Doğan'ı
şimdi Bulgaristandaki tüm Türk-Pomak ve öteki Müslümanların başına değişmez lider olarak seçtirmek, bu kadar çabadan sonra sanki biraz da haklarıydı.
Yıl 1990'dı.Bulgaristandan aydınlar temizlenmiş saha boş, at koşturmak
serbest. Atasözümüzde olduğu gibi“Köpeksiz köyde, değneksiz gezmek”
serbesttir.
Bulgaristan’da
Moskovanın adamları son görevlerini de DC’nin 146.000 belgesi Moskovaya
gönderildiğini daha sonra bunlar bildiriliyor, bunlar hepsi yok edildi
diye bilinenlerdir, gönderen Atanas Semerciev ve hanımı KGB generali.
Arkası
çorap söküğü gibi geldi. 04.01.1990'da HÖH henüz kurulmadan önce, başka
bir KGB ajanı olan, "Simyonovo" polis akademisinde öğretim üyesi
Krasimir Drımov Parti Programı yazdı. Bu program itirazsız kabul
edilirken, müstakbel liderin isteği üzere bir sözcük ilave edilmesi
gerekti. Eklenen bir çıkarcı ilkesiydi ve şöyle yazıldı: "HÖH Başkanı değiştirilemez."
O
dakikalardan sonra hiçbir politikacı ve seçmen HOH'te İLKELER MERKEZLİ
YÖNETİMDEN asla söz edemez. Lider "Sultan" olmuştu. Bu hak Todor
Jivkov'a bile tanınmamış bir haktı. Yine atasözü demiş ki, “Bir öğrenci
Öğretmenini geçmesi gerekir” o da bunu yaptı.
O tarihtren sonra yapılan HÖH'ün yaptığı kongreler, konferanslar, toplantılar, seçimler göz boyama oyunuydu. A. Doğan "atanan" "koopte edilen" "seçilen" v.b. legal ya da İlegal yöntemlerle işbaşına gelen tüm liderlerden farklıydı. O "Ebedi Lider" "değiştirilemez önder"
olmuştu. Onu bu kendisi mi seçti, yoksa bu ödül KGB-DS ortaklığının ona olan özel bir ödülü müydü, konu hala bir sırdır.
Bulgaristan'da
Türk yaşadıkça, HÖH varoldukça, onu bu görevden alaşağıedecek,
seçmenden başka hiçbir güç yok ve olamaz. O bu durumdan kuvvet aldı ve
başkaldıranların ondan hak hukuk isteyenlerin hepsiyle bir çırpıda ve
kolayca hesaplaştı: Aldığı irili ufaklı kurbanlar arasında Adem Kenan,
Osman Oktay, Güner Tahir, Mehmet Dikme, Mehmet Hoca, Kasim Dal-?, Korman
İsmailov sıralandı. Ahmet Doğan'ın ihanetinden, kötülüklerinden,
dolandırıcılığından hesap soracak LİDERİ hepimiz hala bekliyoruz. Bu
lider halkımız, seçmenimiz, hepimiz
olabiliriz, olmak zorundayız. Gelecek seçimlerde onu (HÖH’ü) sandığa
gömmek zorundayız. Başkaşansımız yok, bunlar zavallı, bunu görmek için
bir defa oy vermeyin ve hep birlikte göreceğiz.
Son
23 yılda KGB'nin Bulgaristan Türklerine olan ilgisi arttı. A.Doğan
iktidar ortaklığına yükseltildi. Sosyalist Parti lideri Sergey Stanışev
ve II. Simeon Ulusal Hareketi Lideri Saks Koburggotski ile Moskova
yanlısı hükumet kurdular. İpleri çekenler, onu Bulgaristan Türk ve
Müslümanlarının menfaatlerine ve sorunlarına kör kalıp, Moskova'nın
çıkarlarını savunacakşekilde modelle diler. Ödevi, Türk ve öteki
Müslümanları yaşarmış gibi yaşatmak, değişik vaatlerle
oylarını aldıktan sonra yavaş yavaş yok olmaya mahküm etmekti.Bu
amansız ve ilkesiz liderlikle hem Bulgaristan'a hem de T.C.'ye paha
biçilmez kötülük yapılması isteniyordu. KGB'nin bu ödevinin yerine
getirilmesine DS'nin itiraz hakkı yoktu.
YEPYENİ BİR DURUM
Kutu
içindeki kutunun en içindeki en küçük kutuda saklı bu gerçeğin
görülebilmesi yıllar aldı. İnsanoğlu göremediği, bilmediği bir kötülüğe
engel olamaz!
Ne
yazık ki, bu defa da öyle oldu. Bulgaristan ekonomik ve manevi bakımdan
çöktü. AB ve NATO üyesi olarak boynuna tasma takıldı. Gençlerimiz bir
lokma ekmek için el kapılarına gitti. Kötülük zincirinin uzamasında A.
Doğan'ın büyük payı oldu. Bu koşullarda HÖH' yönetiminin getirdiği sözde
adaletten, A. Doğan'ın İlkeler Merkezli Liderliğinden söz etmek mümkün
değildir. Güneş balçıkla sıvanamaz. Müslümanların ve Türklerin davasına
ihanet edilmiştir.
Türk
ve
Müslümanlarının öz partisi olarak kurulan HÖH'te Türklükten yana hiç
bir şey kalmadı. Parti, liderinin çiftliği oldu. KGB parasıyla satın
alınan 4 Bulgar gazetesi ve 2 TV Programı seçmenlerimizi uyutmaya
çalışıyor. Kahrolasıgidişe dur demeye çalışanlar birer birer partiden
atıldı, ezildi. HÖH Lideri kendini neredeyse Tanrı yerine koymaya
başladı. İnsanlarımız şimdi de Lider diktatörlüğünden nasibini alıyor.
İlkeler Merkezli Liderlikönce
kim olduğumuz konusuna sil baştan ele atarak yanıt aramalıydı: Biz
kimiz? Hakkımızda şu adlar dolaştı: “Türk Ahalisi”, “Türk Azınlığı”,
“Bulgar Türkleri”,
“Türkleşmiş Bulgarlar”, “Kendini Türk Bilen Bulgarlar”, “Türkçe Konuşan
Bulgarlar”, “Bulgar Müslümanları”, “Müslüman Bulgarlar”, “Türk Kökenli
Bulgar Yurttaşları”, “Özümsenmiş Bulgarlar”,“ İslam laştırılmış Bulgar
Torunları”, “Geleneksel Türk Adı Taşımayan Bulgarlar”,“Türk Etnik Öz
Bilincine Sahip Bulgar Yurttaşları”, “Türk Öz Bilincine Sahip
Bulgarlar”, “Türk Dillerini Konuşan Bulgarlar”, “Türkçe Konuşan
Bulgarlar”,“Bulgarca Konuşmayan Topluluk”,“Türkçe Konuşan Türk Kökenli
Bulgarlar”,“Türkçe Konuşan Bulgar Kökenli Yurttaşlar”, “Bulgaristan’da
Türkçe Konuşan Türk Kökenli Bulgar Yurttaşlar”, “Değişik Adlar Taşıyan
Menşei Belirsiz Bir Grupİnsan”, “Bulgar Olmayan Topluluk” vb. Ahmet
Doğan'ın bunu bile yapmadığı yanına kalsın, bir de hepimize "bütünleşen
etnik" etiketini yapıştırdı.
Böylesi karışık ve belirsiz bir ortamda umutsuz kalmaktan korkanlar BULTÜRK–Bulgaristan
Türkleri Kültür ve Hizmet derneğini kurdu. 2003'te yola çıkan bu yeni
oluşum, Bulgaristan Türkleriyle ilgili yanlış olan ne varsa hepsini hem
Bulgaristan'da hem de Türkiye'deki soydaşlarımız arasında toptan
yansıdı. İlk defa Bulgaristan'da yaşayan kardeşlerimiz ile Türkiye'deki
soydaşların aynıkökten insanlar olduğunu, dil, kültür ve etnik
bütünlüğümüzü ortaya koydu. Sınırların insanları ayırıp
değiştiremeyeceğin vurguladı. Çiftle vatandaşlıkla Türk kardeşliği
gündeme geldi. Problemlerimizi dünyaya duyurdu. Yapılan büyük
sayıda görüşme, toplantı, festival, anket ve başka ortak girişimlerle
Bulgar Türk sınırının her iki tarafında yaşayan insanların aynı haklara,
özgürlüklere ve adalete sahip olmayı hak ettiğini savundu. AB üyesi
Bulgaristan la açık sınır kapıları politikaları bayrağını yükseltti. Bu
politikanın yerleşmesinde öncülük etti. İlke Merkezli Liderliğe dayanan
BULTÜRK giderek daha da büyük saygınlık kazanıyor.
Hak
ve Özgürlükler Hareketinin tüm Bulgaristan Türk, Pomak ve diğer
Müslümanları ile özgürlükleri çiğnenen, hakları gasp edilen herkesin,
T.C.'deki soydaşlarımızın partisi olduğu gerçeğini ilk savundu. Halen
partiyi ele geçiren ve kime hizmet ettikleri bilinmeyen DS
ve KGB ajanı Ahmet Doğan ve emrindeki çetecilerden mutlaka kurtulmamız
gerektiğini dört yana duyurdu, yayınlar yaptı, toplantılar düzenledi,
büyük güç kaynağı haline geldi. Yeni umudu yöneten Başkan Rafet Ulutürk
ve ekibi, 2013 Haziraninda yapılacak Bulgaristan Parlamento seçimlerine
HÖH yönetimindeki ajanlar grubuna, ihanetçilere oy verilmesine karşı
çıkarken, hepimizin, bütün seçmenlerin menfaatlerini savunan yeni
isabetli seçenekler sunuyor.
12 коментара:
DESTEK OLURKEN DİKATLİ DESTEK OLALIM
Mustafa Mert: Doğru söze ne denir .Gönülden tebrik ederim ellerine sağlık güzel bir yazı tarihimizin altın sayfalarında yer almıştır. Bir tek işimiz daha var insanımızı derin gaflet uykusundan uyandırma işte o zaman iş tamam olur.
Boyle bır yazı yazabılmenız
benı çok etkıledı işte Türk aydının iki yuzu
biri halkın yanında diğeri halkın ustunde
Bu gun mağlesef hep halkın ustundeki kişiler kaldılar
BULTURK'ü 5-6 yıldır takıp edıyorum sızlerı
her gun yeni bir şaşkınlıkla bizi karsılıyorsunuz tebrık ederım
bu guzel yazılarınız ıcın sızı tebrık edıyorum
elınıze sağlık
rafet abi,bizden de tebrikler ama iki yüzlüklük ile değil, gerçek tebrik...elinize sağlık
bu da yazı mı be arkadaslar
hepsi faso fısoooooo
haydı baska kapıya
bulturke oy yok kırcaliden
halkın gorusu
karsı geldın konu varsa bızlerde orenelım arkadas
BULTURK onumuxde secımlerde HÖH un onune gececek ne yaparsanız yapın
bizim oylarımız BULTURK'e olacaktır
ve hepinizi bitirecek rahat olun
zaman doldu haydı geldınız yere donun
Bu yazıları hiç bir kıtapta okumadım
bu cocuklar bukadarını nereden biliyorlar merak edıyorum
kim bunların arkasında
bu kadar derinleri bildiklerine gore BG devleti arkalarında herhalde
çünkü bunları bılmelerı için yasları çok ufak
arkadaslar yazı uzerınde gorus belırtsenz daha ıyı olacak bu yazı da yanlışlar varmı doğuru mu
onemlı olan bu değil mi
nereden aldığı bizi ne ilgilendirir
siz de alın yazın okuyalım orenelım
bizim problemimiz yol gosteren yok
bu cocuklar bunu yapabılıyorlarsa ne mutlu bize
amma yaslı baslı insanlarımıza da yazıklar olsun diyorum çünkü bunları onlar yazmalıdırlar yazamadıklarına gore bunları tebrık etmekten baska birşey kalmıyor
TEBRİKLER COCUKLAR ELİNİZE SAĞILIK
TEBRİKLER COCUKLAR ELİNİZE SAĞILIK
bunlar hepsi saçmadır
arkadaslar
sen gıt turkiyede siyaset yap burası sana gore değil
haydı cek elını bızım ustumuzden
arkadaslar yazıyı okuyun
konusmalarınız havada kalıyor
gideceğin yönü bilmessen
hiç bir yere varamazsınız
Karar verin HÖH-UHÖH-Kasim-BUlturk
Sayın kardeşlerim,
babalık sözlerden vazgeçelim.
sorumluluk taşınırsa güçtür, taşınmazsa yük olur.
Biz, Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları olarak HÖH partisine yük olmaya başladık. HÖH yeni dönemim sorunlarını çözemiyecek, çünkü başka yani bizim dışımızda angajmanları var. HÖH hesaplarında biz yokuz. Bundan dolayı HÖH'ü budamamız ve oylarımızı Ulusal Hak ve Özgürlükler Hareketine yani Güner Tahire vermeliyiz. Seçeneğimiz bu olmalı. Başka çıkış yolu yok. Dimdik durup yeni seçimimizi yapmak zorundayız.
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.