Geçtiğimiz günlerde Başbakan Erdoğan’ın Varna’da Bulgar mevkidaşı Borisov ile görüşmesine, üyelerinin çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu Hak ve Özgürlük Hareketi’nden (HÖH) 2011 yılının başlarında ayrılan Kasım Dal’ın kendisine eşlik etmesini istemesinin ardından Dal’ın yeni bir Türk partisi kurmak için çalışmalara başlaması bir dizi tartışmaların yaşanmasına neden oldu.
Kasım Dal Cephesi
İstifa ettikten sonra HÖH’e ağır eleştiriler yönelten Dal, bir taraftan Bulgaristan’da Ekim 2011’deki yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine yoğunlaşırken; diğer yandan Türkiye ile olan bağlarını kuvvetlendirme yoluna gitmişti. Başlangıçta parti kurmayacağını açıklayan Dal, ‘HÖH’ü içeriden değiştirmeye’ çalışacaklarını ilan etmiş ve kendisiyle beraber pek çok kişinin istifasını beklemişti. Ancak Dal ile birlikte, sadece Ahmet Doğan’ın büyük ümitler beslediği Korman İsmailov partiden ayrılmış ve yeni süreçte iyice yalnızlaşmıştı.
Kasım Dal, Ekim 2011’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ENP (Halk Birlik Partisi) adında bir Bulgar partisiyle işbirliğine gitmiş ve yerel seçimlerde de yine aynı parti kontenjanından Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde yeniden aday gösterilmeyen Türk adayları HÖH’ün karşına çıkartmıştı. Seçim sonuçları Kasım Dal için tam bir hezimet olurken; Türk azınlığın haklarını savunmamakla itham ettiği HÖH’e karşı seçimlerde bir Bulgar partisiyle işbirliğine gitmesi kendisinin imajını da hayli sarsmıştır. Ne var ki, Dal bu girişimiyle, hem HÖH’ün oylarında düşmeye neden olmuş hem de, azınlığın kafasını karıştırmıştır. Bununla birlikte, bu söz konusu seçimde azınlık tarihinde görülmeyen ilkler de yaşanmıştı.
Öte yandan, gerek seçim sürecinde gerek sonrasında HÖH’teki Türkiye’yle İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevindeki birikimlerinden fazlasıyla yararlanan Kasım Dal, Türkiye’deki nüfuzunu kendi siyasi emelleri doğrultusunda kullanmak istemiştir. Bu çerçevede, özellikle Türkiye’de devleti yöneten tek siyasi güç olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ndeki kredilerini kullanma yoluna giderken; Başbakan Erdoğan ile Bülent Arınç nezdinde girişimlerde bulunmuş ve sıcak bir atmosferde kabul edilmiştir. Hatta Aralık 2011’de Kasım Dal ve Korman İsmailov, AK Parti İstanbul Milletvekili Hüseyin Bürge'nin davetlisi olarak, Balkan ülkelerindeki Türk milletvekillerinden oluşan heyet ile birlikte, TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Gül’le bile görüştü. HÖH’ün Türk vekilleri dururken, Kasım Dal’ın Türk azınlığı temsilen Ankara’da muhatap alınması, Ankara’nın HÖH’e yönelik son birkaç yıldır olan tavrının temsiliyet açısından ifadesiydi. Erdoğan’ın 18 Mayıs’taki Bulgaristan ziyaretinde Kasım Dal’ı yanında bulundurması ise Türkiye’nin Bulgaristan Türkleri’nin kendi içindeki siyasi rekabetinde tarafını belli ettiği şeklinde algılanmıştır. Ayrıca Dal, geçtiğimiz günlerde yapılan AK Parti’nin İstanbul Kongresi’ne de iştirak etmiştir.[i] Bunun yankıları geçmeden Bulgar Başbakan Boyko Borisov’un Erdoğan’ın HÖH lideri Ahmed Doğan’a “iyi günler” bile demek istemediğini açıklaması[ii] tartışmaları daha da alevlendirmiş ve Erdoğan’la defalarca görüşen Borisov bu konuda ilk ağızdan açıklama yapmıştır. Ankara ise tutumunu resmi olarak deklare etmemekle birlikte, şimdilik aktörel boyutta sembolik bir tavır sergielemektedir.
Soydaş Derneklerinin Tutumu
Yaşanan bu tartışmalara Türkiye’deki göçmen derneklerinin de katılımıyla denklem farklı bir boyut kazanmıştır. 93 Harbi’nden bu yana Türkiye’ye yaşanan ve demografik açıdan milyonları bulan göçlerin doğal bir sonucu olarak Türkiye’de örgütlenen soydaşlar, Bulgaristan Türkleri kaderinde ayrı bir öneme sahiptir. Zira bu dernekler Bulgaristan’da yaşanan mezalimlerin uluslararası kamuoyuna taşınmasında da aktif rol alırlarken; hâlihazırda Türkiye’de yaşayan ve aynı zamanda Bulgaristan vatandaşı olan soydaşların Bulgaristan’daki seçimlere katılımında etkin bir rol oynamaktadırlar. Dolayısıyla Bulgaristan seçimlerinde Türkiye’de açılan sandıklarda HÖH’e yaklaşık yüz bin oyun transferinde anahtar aktörlerdir.
Bu derneklerden en güçlüsü durumunda bulunan Bursa merkezli Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği (BAL-GÖÇ) ve B.G.F. Genel Başkanı Doç. Dr. Yüksel Özkan, Kasım Dal’ın ikinci bir Türk partisi kurma girişimlerine karşı çıkarak, bunun bölünmelere yol açacağını ve değişim gerekiyorsa bunun mevcut çatı altında yapılması gerektiğine yönelik bir açıklama yaptı.[iii] Buna koşut olarak, Edirne’deki Trakya BALTÜRK ve son dönemde adından sıkça söz ettiren Bulgaristan Adalet Federasyonu (BAF) da yeni oluşumu desteklemeyeceklerini ifade ettiler. Diğer taraftan, İstanbul’daki BULTÜRK Derneği en başından beri Kasım Dal hareketine sıcak bakarken; Bursa’da Belene mağdurlarının derneği olarak da bilinen BAHAD ise ikinci parti girişimlerini destekleyeceklerini deklare etti. Türkiye’deki göçmen derneklerinin en üst düzey ve kapsayıcı kuruluşu olan yine Bursa merkezli Balkan Rumeli Göçmenleri Konfederasyonu’ndan (BRGK) henüz bir açıklama yapılmadı.
Görüldüğü üzere, Türkiye’deki göçmen dernekleri arasında konuya ilişkin bir içtihad oluşmuş değil. Yeni partinin kuruluşuna karşı olanlar, azınlığın bölünme kaygısını ön plana çıkarırlarken; oluşumu destekleyenler ise HÖH’ün 22 yıllık performansını beğenmemekte ve ağır eleştiriler yöneltmekteler. Ancak Türkiye’deki bütün göçmen derneklerinin (-ki BAL-GÖÇ gibi bazıları ‘kamu yararına çalışan dernek’ statüsündedir) farklı bir içerikte, ulusal ve uluslararası misyonu olan bir konumda oldukları gerçeğini göz önünde bulundurursak; söz konusu derneklerin Türk İçişleri Bakanlığı’na kayıtlı ‘demokratik kitle örgütleri’ olduklarından hareketle, son tahlilde Ankara’nın sözünü dinleyeceklerini unutmamak gerekir. Diğer bir deyişle, azınlıkla ilgili böylesi bir makro konuda mühür doğal olarak Başkent’in elindedir ve yapılan açıklamalar Ankara’nın değil; söz konusu dernek başkanlarının konuya ilişkin sübjektif görüşlerini ifade etmektedir.
HÖH’e Yönelik Yapılan Eleştiriler, Ahmed Doğan ve Ankara’nın Masadaki Seçenekleri
Mayıs ayı içerisinde Filibe Belediye Meclisi’nde ‘Cuma Meydanı’ (Cumayata) isimli yerin ‘Roma Stadyumu’ şekline dönüştürülmesi ve HÖH’lü üyelerin bu değişikliğin lehinde oy kullanması eleştirilere neden olmakla birlikte, Ankara cephesinde Erdoğan’ın sabrının taştığı son nokta olarak da yorumlanmıştır.
Bununla beraber, HÖH’e yönelik genel eleştirilere bakıldığında; Türk azınlığın haklarında gözle görülür bir ilerlemenin kaydedilmediği, BTMKH sonrası süreçte Bulgar derin devletinin bir ürünü olduğu, komünist dönemde ajanlık yapan Türklerin partide yoğun olarak bulunduğu, parti liderinin firavunlaştığı, iki dönemli koalisyon ortaklığına rağmen Türk bölgelerine yatırımların yapılmadığı, camiler onarılmazken İstanbul’daki Bulgar kilisesine bağışların yapıldığı, seçilen HÖH’lü vekillerin Bulgaristan’ın AB üyeliğinde İlerleme Raporları’nda takdir edilmekten başka bir işe yaramadığı, parti mensuplarının aşırı zenginleştiği, parti içi muhalefet yollarının kapalı olduğu gibi ifadeler dikkat çekmektedir. Buna karşın, HÖH’lü yöneticilerin bunlara verdiği yanıtlar da bulunmaktadır.
Bu noktada bir tespiti yapmak gerekir. HÖH’ün olduğu dönemlerde azınlık haklarında makro iyileşmeler sağlanamamışsa da; özellikle HÖH’ün koalisyon ortağı olduğu dönemde kayıp da yaşanmamıştır. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde Bulgaristan’daki bütün siyasi partiler Türk azınlığa bir şey kazandırmaktan çok; azınlığın neyi kaybedip kaybetmemesi gerektiği üzerine bu konudaki politikalarını oluşturmuşlardır. Bunun doğal bir sonucu olarak Türk azınlık Bulgaristan içindeki konumunu ‘hücum’ mantığıyla değil; ‘savunma’ refleksiyle oluşturmuştur. Bunun doğal bir sonucu olarak azınlık, çoğunluğu hep tolere eden taraf olmuştur. Ayrıca azınlık hakları bağlamında bir şeyler elde edilirken, Bulgar milliyetçilerinin gazabından sakınmak, ılımlı Bulgarların da tepkisini çekmemek esastı. Toparlamak gerekirse HÖH’ün iktidar ortağı olduğu dönemde (2001-2009) Türk azınlığın somut olarak kaybettiği tek şey ‘zaman’ olmuştur.
Aslına bakılırsa, 20 yıllık bir geçiş sürecinin ardından azınlığın siyasi görüntüsünde bir yol ayrımının, çatallanmanın olması doğaldır. Ancak HÖH dışındaki diğer Türk alternatifi iyi değerlendirmek lazımdır. Başbakan Borisov’un, ülkedeki tek ciddi rakip olarak gördüğü Ahmed Doğan’dan kurtulmak için Dal hareketine yeşil ışık yakması kuvvetle muhtemeldir. Böylece Borisov, Doğan’ı tamamen ‘tuş’ edemese bile en azından gücünü ve etkinliğini azaltmış olacaktır. Zira HÖH, 2009 öncesi dönemde Bulgaristan’da hükümeti kimin kurması gerektiğine karar verecek kadar kilit roldeydi. Borisov bunu iyi gördü ve Jivkov’un emniyet müdürü olarak Bulgar devletinin yürütme erkinin kaderini ne kadar ılımlı olursa olsun bir Türk’e bırakamazdı. Özetle Borisov, bölünmüş ve kuklaya çevireceği bir Türk azınlık istemektedir. Bu noktada Doğan’ın tasfiyesi için, Dal hareketine destekliyor gözükmektedir.
Pek çok objektif Bulgar’a göre, Ahmed Doğan Türk olmasa ve bir Bulgar partisinin başında bulunsa kendisini Bulgaristan’ın başbakanı olabilecek kadar politik zekâya sahiptir. Bir anlamda Doğan, SSCB yönetiminde Haydar Aliyev ile aynı kadere sahiptir de denebilir. Örneğin Porto Üniversitesi’nde görev yapan Dr. Teodor Stoichev isimli Bulgar bir bilim adamına göre, Bulgar devletini arka planda yöneten kişi Ahmed Doğan’dır. Bu açıklama sübjektif bir değerlendirme olmakla birlikte, Bulgaristan’da pek çok Bulgar’ın aynı kanıda olduklarını bilfiil gözlemlemek mümkün Aslına bakılırsa, Bulgarların Ahmed Doğan’ın politik zekâsı ve diğer hususlar konusunda pek de haksız sayılmadıkları görülüyor. Hâlihazırda Doğan, Soğuk Savaş döneminden beri iktidarını ve popülaritesini devam ettirebilen Nazarbayev ve Kerimov’dan sonra üçüncü Türk siyasi lideridir. İktidarı döneminde pek çok sorunla yüz yüze kalmış olan Ahmed Doğan bu kez sadece bir iç rakiple değil; Ankara’yı da karşısına almış görünmektedir.
Doğan, denklemin bu noktaya geleceğini görerek, son iki yıldır parti mensuplarına “değişin” çağrısında bulunmuş ve en son Cebel’deki 19 Mayıs törenlerinde bunu daha baskın bir şekilde söylemiştir. Ancak, partinin yenilenerek değişmesi için öncelikle liderin partinin başından gitmesi gerekmektedir. Zira su değiştirilse bile şişe aynı olacaksa, radikal bir değişiklikten bahsetmek pek mümkün olmayacak. Aslında Doğan 2009 yılındaki Parti Kongresi’nde ‘annenin yavrusundan ayrılması’ gerektiği şeklinde bir veda mesajı vermişti. Buna karşın, içinde bulunulan kriz dönemini gerekçe göstererek Deniz Baykal misali bir manevraya girişip liderliğini devam ettirme yoluna gidebilir. Bu yolu seçmesi halinde, muhatap bulabilirse yıllardır uğramadığı Türkiye’ye yakın zamanda üst düzey bir çıkarma yapması beklenebilir. En azından Doğan’ın Türkiye’ye şirin gözükmek için bir takım hamleler yapacağına kesin gözüyle bakılmaktadır.
Erdoğan’ın Ahmed Doğan’dan haz etmediği bilinegelen bir realite olmakla birlikte, Mayıs ayındaki Kasım Dal’la görüşmesinin ardından Dal’ın parti kuracaklarını açıklaması ve çalışmalara başlaması, bunun fiilen Erdoğan’ın talimatıyla gerçekleştiği şeklinde anlaşılmıştır. Fakat Ankara’dan konuyla ilgili resmi bir açıklama henüz yok. Muhtemelen 2013’teki seçim dönemine kadar net bir tutum da sergilenmeyecek. Bunun anlamı, resmi bir talimata kadar Bulgaristan’daki Türk temsilcilikleri ve Türkiye’deki göçmen dernekleri HÖH’ü muhatap almaya devam edecekler.
“Erdoğan Ahmed Doğan’ı devirmeye muktedir mi” sorusuna yanıt pek kolay olmasa da olası bir politik çatışmada son tahlilde Ankara’nın galip geleceği aşikârdır. Bunu iyi gören Ahmed Doğan’ın Türkiye’yi karşısına almak istememesine karşın; Ankara artık Doğan’ın yönetiminden sıkılmıştır. Birincisi, Türkiye kendi kontrolünde bir Türk azınlık istemektedir. Hâlbuki Doğan, şimdiye kadar ‘Ankara’ya küsüp Sofya’ya, Sofya’ya sırt çevirip Brüksel’e, ikisine de kızıp yeniden Ankara’ya yönelmek’ gibi bir köşe kapmaca politikası izlemiştir. Doğan’ın 20 yıllık bu kıvraklığı Türkiye’de artık pek hoş karşılanmamaktadır. İkincisi Türkiye uluslararası antlaşmalardan kaynaklanan garantör bir ‘ana’ devlet olarak Türk azınlığın makro sorunları ve durumuyla ilgilenmek zorundadır. Ayrıca, nasıl ki Tiran Yönetimi Makedonya Arnavutlarına; Belgrad da Kosova Sırplarının geleceğine bigâne kalamaz ise; Türkiye’nin de Bulgaristan Türklerinin geleceğine dair makro ölçekli gelişmelere kayıtsız kalması düşünülemez. Aslında Türkiye, uzun bir dönemdir unuttuğu bir sorumluluğu da bu bağlamda hatırlamış olmaktadır.
Ne var ki, Erdoğan azınlık konumunda bulunan Dış Türklerin başında bulunan yöneticileri ‘dönüştürme’ konusunda başarılıyken; ‘devirme’ konusunda pek tecrübe sahibi değildir. Diğer taraftan HÖH’ün teşkilat yapısı oldukça çok güçlüdür. Azınlığın birkaç adım ilerisinde bulunan HÖH’ün parti mensupları, Bulgaristan’da Müslümanların yaşadığı yerlerdeki il müftülükleriyle yakın ilişkiler içindeyken; Türk azınlığın, sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen sivil toplum örgütlerine de sirayet etmiş durumdadırlar. Buna koşut olarak Türk’ün ve Müslüman’ın olmadığı yerlerde de Bulgaristan’ın partisi olduğunu kanıtlarcasına örgütlenmiştir. Dolayısıyla HÖH, Bulgaristan Türkleriyle şeklen iç içedir. HÖH’ün bu güçlü yapısına karşın, Ankara eğer HÖH’ü ortadan kaldırmaya yine de kararlıysa, bunu yapabilir. Bu durum, Ankara’nın konuya angaje düzeyiyle yakından ilgilidir. Örneğin, Bulgaristan’daki ilk seçimlerde Türkiye’deki dernekleri konuya kanalize ederek göçmen oyları bloke edebilecek olan Erdoğan, sadece Türkiye ayağında HÖH’e yüzde 20’lik bir oy kaybettirebilir. Ayrıca, Dal’ın örgütlenmesine maddi ve manevi destek sağlayıp Doğan’ın aleyhine bir kara propagandayla, Bulgaristan içinde de oy kaybına oy açabilme potansiyelindedir. Bununla birlikte, Türkiye parti bünyesindeki kendisine yakın olan üst düzey HÖH yöneticilerinin partiden koparak Dal’ın partisine geçmesini isteyebilir ve bu çok güçlü bir ihtimaldir. Bu bağlamda, Bulgaristan’daki Türk seçmenin de Türkiye faktörüyle Kasım Dal’a destek vereceği göz önünde bulundurulursa; ilk seçimde Kasım Dal’ın Doğan’la eşit oranda oy alabileceğini söylemek pek de zor olmasa gerek. Bu süreçte, ATAKA partisinin de azınlığı tahrik edici girişimlerde bulunmaması gerekir ki, bu bağlamda Borisov’un devreye gönüllü olarak gireceğini hesaba katmak lazım. Böylece, HÖH tarihinde sahip olmadığı kadar minimum düzeyde bir oy aldığında, travmatik bir sendroma girmesi kaçınılmaz olacak ve çözülme süreci tamamlanacaktır. Tamamen tasfiye olmasa bile HÖH marjinal bir parti olarak faaliyet göstermeye mecbur kalacaktır.
Elbette, yukarıda bahsedilenler Ankara’nın Doğan’ı nasıl devirebileceğine ilişkin sadece bir senaryodur. Fakat böylesi bir tasfiye operasyonunda olası bir başarısızlık ile kronik hale gelecek bölünme halinde bunun faturasını Türk azınlığın ödeyeceğini ve bu işten sadece Bulgarların kârlı çıkacağını unutmamak gerekir. Dolayısıyla Türkiye’nin olası bir HÖH’ü değiştirme/devirme projesi son derece risklidir. Bunun yerine HÖH’ün sözde değil; özde değişimi yoluna gidilmesi, her açıdan daha pragmatiktir.
Bütün bu yaşanan gelişmeleri takip etmeye çalışan Bulgaristan Türkleri içinse esas gündem maddesi siyaset değil; ekonomidir. Her ne kadar Bulgar yetkililer “Yunanistan’dakine benzer kriz bizde olmadı ve olmayacak” dese de; azınlık açısından durum hiç de öyle değildir. Bulgaristan’da nasıl ki, her siyasi kriz Türk azınlık üzerinde doğrudan etkide bulunuyorsa, ekonomik gelişmelerde de durum böyledir. Bulgar Devleti 1908’den beri fakirliği Türk azınlığın kaderi haline getirmeyi başarmıştır. Türkiye’deki firmaların Türk bölgelerine yatırım yapmalarının önüne türlü engeller çıkaran Bulgar yetkililer, yatırım noktası iç Bulgaristan olunca, “peçatı” vurmakta tereddüt etmiyorlar. Türk azınlık 1990’a kadar yaşanan göçlerde genellikle siyasi nedenlerle Türkiye’ye “zorunlu göç” etmek durumundaydı; şimdilerde ise, ekonomik nedenlerle ‘yasadışı göçmen işçi’ olmak zorunda kalıyor. Her iki durumda da bir mecburiyet var. Göçlerle bölünen Bulgaristan Türkleri, en azından siyaseten bölünmemelidir.
* Kader Özlem, Uluslararası İlişkiler Uzmanı, kaderozlem@gmail.com.
[i] “Avtorıt na Nay-Bırziia Gol se Sreştna sı Deputata Kasim Dal”, Focus Informatsionna Agentsiia, 30 Mayıs 2012, http://www.focus-news.net/?id=n1658745, (e.t. 02.06.2012)
[ii] “Borisov: Dogan e vı Panika”, Bılgarska Natsionalna Televizia, 28 Mayıs 2012, http://bnt.bg/bg/news/view/76933/borisov_dogan_e_v_panika (e.t. 02.06.2012)
[iii] “BALGIOÇ: Podkrepiame DPS, Nova Partiia Ne Ni Triabva”, Focus Informatsionna Agentsiia, 1 Haziran 212 (e.t. 02.06.2012)
0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.