неделя, 22 май 2016 г.

CEBEL'DEKİ NANKÖRLER

Belki bilmeyen vardır. Halk arasında nankör sözcüğü sık kullanılır ama anlamının harfiyen ‘ekmeği görmeyen’, ‘kendisine yapılan iyiliğin değerini bilmeyen’ manasına geldiğini açıklayayım. 19 Mayıs Cebel etkinliğinde protokole dahil olan konuşmacılar sık sık yuhalanarak, susturulmaya çalışıldı.

Tezahürat yapan binlerce kişinin arasında Türkiye’den törene katılan Bulgaristan göçmenleri de vardı. İşte Cebel’deki nankörler bunlardı. Neden mi?

Birincisi konuşan zat, herhangi biri değil, Türkiye devletinin Sofya’daki bir numaralı temsilcisi, isminin önünde Türkiye Cumhuriyeti  ( T.C.) Büyük Elçisi yazan Süleyman Gökçe idi. Yani o ülkenin başbakanlığının değil, iktidar partisinin de değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilcisiydi.

Bu devlet ki, 1984-85 yıllarında Jivkov’un totaliter rejiminin Bulgaristan’da Türklere kan kusturduğu günlerde her platformda bu konuyu gündemde tutarak, Bulgar yönetimini dize getirdi.

1989 yılının Mayıs ayında Cebel meydanında pestile çevrilen Türklerle birlikte yüz binlerce soydaşa Türkiye Cumhuriyeti sınır kapılarını açıp, her zamanki alicenaplığını gösterdi. Anavatan Türkiye’ye sığınanlara kısa sürede iş verildi, aş verildi ve yaşlılar dahi 8-10 yılda emekli edildiler.

Bugün Türkiye’de refah içerisindeki Bulgaristan göçmenlerinden bazıları Türkiye Cumhuriyeti’nin bu halaskarlığını, hamiliğini unutup çeyrek asır sonra gidip Cebel’de bu anavatanın büyükelçisini yuhalayarak, konuşturmamaya çalışarak, nankörlük ettiler.

Bizim oralarının deyimiyle yediği çanağa pislediler. Bundan büyük şerefsizlik olmaz. Bu şerefsizliği yapanlar o meydanda dayak yiyenler değildir kesinlikle. Jivkov iktidarı döneminde de asimilasyona hoşgörüyle bakan züppeler veya onların çocukları, emekli öğretmen, kendi işini kurmuş işadamı, dernek yöneticisi dahi vardı aralarında!

Sizler oradayken sıkça düzenlenen “kör sofralara” dadanmıştınız. Yine bu sofraları özlediniz. Sizin zihniyetiniz fırsat bulmuşken birkaç domuz kebabını, bir iki duble rakıyı cana atayım, nasıl olsa konaklamayı da beleşe getirdik, karşılığında Balkanlar’a en çok hizmet götüren, Balkan Türklüğünü ve Osmanlı eserlerini ayakta tutmaya çalışan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe’yi susturmaktır.

İkincisi; Cebel Belediye Başkanı Bahri Ömer konuşurken sağında solunda Bulgaristan’ın ve Avrupa Birliği’nin bayrağı da vardı. Siz sürü psikolojisine  uyup bu bayraklara sırt çevirdiniz yani g….ü döndünüz.

O gün siz bu ülkeye cebinizde Bulgaristan pasaportuyla girdiniz ve gider gitmez bu iki bayrağa da saygısızlık ettiniz. Konuşmacıların defalarca siyaset yapmadıklarını söylemelerine, sadece şehit ve mağdurları anma konuşması yaptıklarını hatırlatmalarına rağmen tahammül edemediniz.

Tören uzun sürmedi, çığırtkanlar dağıldılar, misafir edildikleri otellere çekildiler. Cebel meydanında kadehleri tokuşturarak zaferinizi kutladınız. Oysa, dışarıdan zafer diye bir şey görünmüyordu. Ama siz oradakilere uydunuz ve rezilliğin daniskasına ortak oldunuz. O günden sonra daima Bulgaristan’da kalsaydınız bir sözüm olmayacaktı. Ertesi gün yine Türkiye’nin yolunu tuttuğunuzda Kapıkule’den girerken, ay yıldızlı bayrağın altından geçerken hiç hicap duyup sıkılmadınız değil mi?

Sizde ar, namus, vicdan olsaydı zaten yukarıda söylediklerimi yapmazdınız. Bütün bu yaptıklarınızdan sonra rahat da uyursunuz.

Orada oluşturduğunuz manzara cümle âlemin gözünden kaçmadı. İlgili makamlarca da video görüntülerinden bilgi alınmıştır herhalde. Türkiye Cumhuriyeti’ de size kimse hesap sormayabilir, ama çocuklarınız ve torunlarınız duyarlı vatandaş olurlarsa, bir gün bu yaptıklarınızı sorgulayabilirler, sizleri kınarlar.

Belki cesaretli birileri yüzünüze de tükürebilir. Hani hak etmiyor da değilsiniz!

MeTe

0 коментара:

Публикуване на коментар

Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.