Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bulgaristan'da müftülük ziyareti esnasında, Türklere "nasıl olmaları" gerektiği konusunda gayet güzel mesajlar verdi.
Camilere saldırıldığında topluca ses verilmesi ve yürüyüş yapılması, bir Avrupa Demokrasisinde bunun kabul edilemezliğinin vurgulanması şeklinde demokratik haklarını adres göstererek onlara bir yön çizdi.
Ayağa kalkma ve ses verme refleksini yitirmiş cümle halklara gider aslında bu sözler.
Ve tabii ki buraya çok yakın bir yerde yaşayan diğer kardeşlerimizin de bundan çıkarması gereken bir hakikat payı var elbet.
Bugün mazallah Gümülcine'deki eski Cami yakılsa ses verecek çok az insan vardır ve onlar da organize olamadan bir basın açıklaması ile dağılıp gideceklerdir. Görün bakın. Yakın zamanda eğer bir cami yakılır, ya da ateşe verilir ise, sadece basın açıklaması olur. Yürüyüş, oturma eylemi vs. hak getire.
Bazen aksiyon lazımdır milletlerin kendilerini ciddiye aldırmaları için.
Buradayız ve varız demek için bazen medeniyet bir kenara bırakılır.
Eğer senin camine, ibadethanene, ateşle, dumanla, silahla hiç işi olmayan en masum, en mahrem mekanına medeniyetsizce bir saldırı olur ise, işte o vakit, medeniyeti bir kenara bırakıp, onu terk etmeden, lastikleri, araçları, duvarları, telleri, direkleri devirmek düşer ki, seni de ciddiye alsınlar ve orada bir kırmızı çizgi oluştursunlar.
Parti binana saldırılıyor ve hiç bir şey olmamış gibi normale dönüyorsun.
Ne bir yürüyüş ne de bir hareket... Enteresan...
Yine Başbakanımız, aynı şekilde dil öğretiminde çok ciddi ve limitsiz bir destek verileceğini belirtti, ancak sanıyorum, oradaki çözülme ve bazı menfi durumlar kulağına fazlaca gelmiş olacak ki, bu konuda özel bir şekilde ilgisini vurguladı.
Akabinde Bulgaristan'daki şehirlerin Anadolu'ya ait oldukları, kültür coğrafyamızın bir parçası oldukları şeklinde gönle güzel gelen ve alışıldık nostaljik demeçlerini de kullandı ki, bunun Bulgar basınındaki yansıması ne olur göreceğiz.(çok da sivri laflar değildi bu arada)...
Camiler ve onarımları ile ilgili çok ama çok ciddi gayret sarf ediliyor.
Güzel! Çok güzel gerçekten. Ama bir parça da iş lazım.
Devletimizin TİKA'ya, YTB'ye ve Yunus Emre'ye ek olarak bir de Balkanlar'da İş olanakları açmakla yükümlü bir ajansı olmalı.
Yoksa TİKA diyaliz merkezi açar, kanalizasyon borularını yeniler, Yunus Emre, oymacılık, kakmacılık ve ebru boyama kursları yapar, biz de kumda oynarız bir yüz sene daha...
İş! İş! İş!
Yılda 1000 kişiyi işe alırsınız, yarısı Bulgar olur yarısı Türk.
Ama en azından 500 Türk, ekmek yer ve diğer yandan Bulgar'ın da algısı değişir.
Bu ülkede ciddi bir para var. Bulgaristan'da Türklerin merkezinde olmadığı bir ekonomik plan dışında hiç bir planın uzun vadeli olacağını sanmıyorum.
TİKA tarafından Tiran'da yenilenen kanalizasyonlara malzeme gönderen hiç bir Arnavut'un "ohhh be Türkiye varmış!!!" diye minnet duygusu hissettiğini düşünmüyorum...
Öyle ya da böyle insanlar atıklarını bir şekilde yüzdürmesini bilir.
Hala bu tür garip şeylere neden para harcıyoruz anlayabilmiş değilim.
Vesselam!
Yüksel HOŞ
четвъртък, 17 декември 2015 г.
Абонамент за:
Коментари за публикацията (Atom)

0 коментара:
Публикуване на коментар
Забележка: Само членове на този блог могат да публикуват коментари.